DİLİN KEMİĞİ
EVSİZLER ŞEHRİ GAZİANTEP
Gaziantep’te ki konut fiyatlarındaki fahiş artışların önüne geçilemezken,en büyük sıkıntıyı evlenmek üzere olan gençler çekiyor.Yasakların kalkmasıyla düğün mevsiminin de açılması evlenmeyi bekleyenleri de harekete geçirirken,heveslerini kursaklarına tıkayacak yeni bir sorunla karşılaştılar.Kiralık ev bulmada sıkıntısı.Piyasa da bununla ilgili ciddi sıkıntılar var.Olanlarda da fırsatçılık baş gösteriyor ve fahiş fiyatlarda kiraya veriliyor.Lüks semtlerdeki fiyatlar İstanbul boğaz manzaralı evlerle yarışırken,orta düzeyli semtler de bile uygun fiyatlı ev bulmak neredeyse imkansızlaştı.Çarşı esnafının da bir yıllık kapanmanın,kayıplarının acısını çıkarırcasına ürünlerde yüzde yüzün üzerinde zamlar uygulaması konusuna hiç girmeyelim,çıkamayız çünkü.Allah bu dönemde evleneceklere yardım etsin.
Memurların ,öğretmenlerin henüz tayin dönemleri başlamadı.Doğuya gidiyorum,daha ucuzdur para biriktiririm hayalleri kuranların vay hallerine.Gariplerim, gelip de hem kiralık ev bulma sıkıntısı hem de şehrin her alanında yemekten giyime kadar uçuk kaçık rakamları gördüklerinde geri kaçmak için yollar arayacaklardır..
Gaziantep doğunun Paris’i,biz çok güzeliz,gelen memur gitmek istemiyor…hepsi hikaye.
**
PAHALI AMA DOLU!
Hani hep yeme içme sektöründeki pahalı fiyatları söylüyoruz ya.Özellikle pandemi sonrası fırsatçılara da gün doğmuştu ve herkes kafasına göre zamlarını uygulamaya başladılar bile.Bağlı oldukları meslek odaları başkanları her ne kadar” fiyatlarımız budur,üzerinde olan yerleri şikayet edin” deseler de,pahalılıktan ne şikayet eden var ne de gitmeyelim boykot edelim de fiyatları çekerler belki diye düşünen.Aksine Gaziantep’te öyle bir kesim var ki(Bunlar azınlıkta ama azgınlıkta zirvede) parasını, kazancını çevrenin gözüne sokmaktan zevk alıp yüksek fiyatlı mekanlara akın ediyorlar.Onlar kendilerine üst tabaka diyor,biz ise görgüsüzler.Çünkü yaşanılan hayatın reklamı olmaz,olmamalı.Özellikle de böyle bir dönemde,işsizliğin artıp,iflasların çoğalıp,alım gücünün düştüğü bir zamanda azda olsa dikkat edilmeli.
Öğrendiğimize göre bu mekanlardan fotolar paylaşmak,yer bildirimleri yapmak da pek bir modaymış.Ne içtiğiniz,kiminle yediğiniz değil mekanın markası önemliymiş.Arabanızın o mekanın önünde duruyor olması bile….ya neyseee..Yaşadığımız şehrin genel kafa yapısı budur arkadaşlar..
Şuraya bir Neyzen Teyfik kondurasım geldi;
Rehbersin dedin ben ise kördüm,
Elimle başıma çok çorap ördüm.
Kendimi bıraktım âlemi gördüm,
Hesapsız günahlar aldırdın felek!
Şifadır dedin zehir tatdırdın,
Gençliğin okunu boşa attırdın,
Körlerin yurdunda ayna sattırdın,
Çıkmaz sokaklara daldırdın felek!
Barışmadı gönlüm merd ile zenle,
Ne bir iş bilenle, ne boş gezenle
Hicran köşesinde bozuk düzenle,
NEYZEN'e her telden çaldırdın felek!
**
Göründü memleketin iç yüzü, çöktüyse temel.
Şimdilik harice karşı yüzümüz olsa dahi
Yüzümüz yok bakacak kabrine ecdadımızın.
Tükürür zannederim çehremize, vatanın tarihi.
TEBESSÜM
1960'lı yıllarda Elazığ Akıl Hastanesinden personelin bir ihmali sonucu bütün deliler kaçar, Elazığ’ın cadde ve sokaklarına dağılırlar. Toplam 423 deli kaçmıştır.
Mülki makamlar panikler, Başhekime koşup "doktor bey ne yapalım" diye sorarlar. O zamanın ünlü doktoru Mutemet Bey hastanenin başhekimidir.
Mutemet Bey : "Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin" der. Doktor önde birkaç personeli arkasında Kara trencilik oynayarak bütün Elazığ’ı "çuf çuf" nidalarıyla dolaşırlar. Başhekimin tahmini tutmuştur, bütün deliler bu kuyruğa girer vagon olurlar.
Lokomotif, yani başhekim Mutemet Bey yönünü hastaneye çevirince tüm kaçan deliler hastaneye geri dönmüş olurlar. Sorun çözüldüğü için Mülki makamlar ve doktorlar, trencilik oynayıp hastaneye döndükleri için de deliler hallerinden çok memnundur.
Ancak esas sorun akşam yoklama yapıldığı zaman ortaya çıkar; hastaneye trencilik oynayarak gelenlerin sayısı 612 kişidir.