Yaşar Değirmenci’nin bu güzel eserinden sizler için;
Bir çiftçi, “fırtınası bol” olan bir tepede bir “çiftlik” satın almıştı… Çiftliğe yerleştikten sonra, ilk işi bir “yardımcı” aramak oldu. Ama; ne yakınındaki köylerden, ne de uzaktakilerden hiç kimse onunla çalışmak istemiyordu. Çalışmak için müracaat edenlerin çoğu da,“çiftliğin yerini görünce, çalışmaktan vazgeçiyor; “Burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur” diyorlardı.Nihayet; çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam, işi kabul etti.Çiftlik sahibi; adamın haline bakıp “Çiftlik işlerinden anlar mısın?” diye sormadan edemedi.“Sayılır” dedi adam;
“Fırtına çıktığında uyuyabilirim!”
Çiftlik sahibi, bu “ilgisiz sözü” biraz düşündü, sonra boş verip, adamı işe aldı. Zaten, başka çaresi de yoktu.
Haftalar geçtikçe, adamın “çiftlik işlerini düzenli yürüttüğünü” görünce, içi rahatladı.İşler, tıkır tıkır yürüyordu…Ta ki;O “fırtına”ya kadar!..Gece yarısı, fırtınanın o müthiş “uğultu”suyla uyandı…Öyle ki;Bina çatırdıyordu!. .Yatağından fırladı!. Yardımcısının odasına koştu;
“Kalk!.. Kalk!.. Fırtına çıktı… Bu fırtına her şeyi uçurmadan yapabileceklerimizi yapalım!”Adam, yatağından bile doğrulmadan, mırıldandı: “Boş verin efendim; gidin yatın!.. Ben size fırtına çıktığında uyuyabileceğimi söylemiştim ya!..”
Çiftçi, adamın bu rahat, bu umursamaz tavrı karşısında çılgına dönmüştü.O öfkeyle, kararını verdi. Ertesi sabah, ilk işi; bu adamı işten kovmak olacaktı.
Ama, şimdi fırtınaya bir çare bulmak gerekiyordu. Ki, hasarı ucuz atlatsın!..Dışarı çıktı,“Saman balyalarına koştu.Aaa, o da ne?..Saman balyaları birleştirilmiş, sıkıca bağlanmış ve üzerleri de muşamba ile örtülmüştü!..Ahıra koştu…İneklerin tamamı bahçeden ahıra sokulmuş, ahırın kapısı da sıkıca kapatılmıştı.Tekrar evine yöneldi.Baktı ki, evin “kepenk”lerinin tamamı kapatılmış.Çiftçi, hayli rahatlamış bir halde odasına döndü ve yatağına yattı.Fırtına, uğuldamaya devam ediyordu. Gülümsedi ve gözlerini kapatırken şöyle mırıldandı;“Fırtına çıktığında uyuyabilirim!”
Öyle bir dünya hasretiyle yanıyoruz ki;
Güçlülerin adil, güçsüzlerin güvenli, ülkelerinin barış ve kardeşlik içinde olduğu bir dünya...
İnsanların gönül aydınlığı ile aydınlanan, ruh ve düşünce zenginliğiyle çiçeklenen bir dünya.
Mutluluğu da acıyı da paylaşabilenlerin, insanı insan yapan değerleri hiç unutmayanların dünyası.
Komşulukların, dostlukların, arkadaşlıkların, akrabalıkların, vefakarlıkların hayatımıza yansıdığı bir dünya.
Ağlamayı da gülmeyi de, çileyi de, başarıyı da terslikleri de bilen, taşıyan ve gerektiği gibi karşılayan "ölçü ve denge" toplumunun dünyası.
Nefsiyle, inadıyla, öfkesiyle değil; aklıyla, idealiyle, yüreği ile düşünenlerin dünyası.
Savaşların ölümlerin acıların olmadığı bir dünya.
Fırtınalarda bile, birlikten bütünlükten ayrılmayarak güçlü ve umutlu çıkabileceğimiz, her ne olursa olsun kendimizi güvende hissedebileceğimiz bir dünya..
GÜNÜN SÖZÜ
Politikɑcılɑr dünyɑnın her yerinde ɑynıdır, Nehir olmɑyɑn bir yere köprü yɑpɑcɑklɑrınɑ söz verirler.
TEBESSÜM
Erkekler Nasıl Makarna Yapar?
Bir tencere dolusu sıcak suya makarna poşetini boşaltıp maç seyretmeye başlıyoruz. Maçın ilk yarısının ortalarına yaklaşınca kalkıp altını kapatıyoruz. Tencerenin içinden seçtiğimiz makarnayı fayansa doğru kavisli bir şekilde fırlatıyoruz. Yapışırsa pişmiş demektir. Devre arasında hala içinde su kaldıysa tencerenin kapağını kapatıp lavabodaki en kirli tabağın üzerine doğru döküyoruz..( o zaman hem tabak temizleniyor hem de makarnalar çatalla yenebiliyor ) Üzerine ketçap döküp yiyoruz.
Not!: Fayansa fırlattığınız makarnayı bir ara oradan alın. Sayıca fazlalaşınca bazen hangisini fırlattığınız karışıyor.
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?