Seneler önce Zülfü Livanelinin “Huzursuzluk” adlı kitabın da ilgimi çeken bir bölümü geçen gün kaydettiğim notlarımda buldum. Hani bazen tam yerine rast geldi hesabı Harese ile ilgili bölümü günümüz insanı için uyarlanmış gibi.
Harese nedir daha önce hiç duydunuz mu? Değerli okurlarım. Kökeni Arapça eski bir kelimedir. Bildiğiniz o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir.
Develere çöl gemileri derler bildiğiniz gibi. Bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kan dikenle karışınca bu tat devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve.Bunun adı haresedir.Hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.
Ne kadar doğru kurguladığımıza inanırsak inanalım bazen arzuladığımız gibi gitmez yaşam. Hayallerimizden farklı bir hayatı yaşarken buluruz kendimizi çoğunlukla.Değişimimiz yeni seçimlerimizin meydana getirdiği mecburiyetleri doğurur. İyi ya da kötü. Doğru ya da yanlış.En güzeline ulaşmak için tüm ömrümüz boyunca çabalar dururuz. Hırs yapar, hedefler koyarız. Hırs bizim karanlık gölgemizdir. Daima dibimizdedir. Fakat arkamızdan bize yaklaştığı için biz onun varlığını fark edemeyiz. Senelerimizi hep daha iyisine ulaşmak için yiyip tüketiriz. Faydalı işlerle uğraşmak, insanlığa faydalı olmak, birilerine yardım etmek, öğrenmek ve öğretmek iyi bir yol olsa da, birilerini geçmeye çalışmak, mevki ve becerisini kıskanmak, onun hayatını talep etmek ise fena bir gidişattır.
Çağımızın hastalığı; Hırs! Ağzımızda çiğnediğimiz dikenden habersiz, güzel gelen tada aldanıp kendi kendimizin kanını içerek, yavaş yavaş ölümümüze sebep olduğumuz sonumuzdur. Bir şeye olan aşırı isteğimiz, bir kemirgen gibi bizi günden güne yiyip bitirir. Tutkulu, sonu sonrası gelmeyen bir arzu. Bu gerçekleşmezse kişi hayal kırıklığına uğrar ama gerçekleşirse de tatminsiz olur.
Çoğu insan “hırs” ile “azim” olgusunu karıştırıyor. Hırs ile azim arasındaki en önemli fark; hırs zararlı, azim ise olumlamadır. Eğer ki egolarımızı dizginleyebilirsek hırs duygusunu azim olgusuna dönüştürebiliriz.
Bugün dünya savaşlarının çıkış noktalarının ortak özelliği de hep daha fazlasına sahip olabilmek arzusu ve doyumsuzluktur. Güçlendikçe beraberinden gelen harese duygusunun dizginlenememesidir.
Eğer ki sonsuz hırs aşılırsa dünya tamamen farklı bir yere dönüşebilir.
GÜNÜN SÖZÜ
Hırs deyip geçmeyin, bu dünyada ne yapıIırsa onun sayesinde yapıIır.
AnatoIe France
TEBESSÜM
Adamın biri maça gitmiş. Aldığı bilet, tribünün en uzak köşesinde. Yerine oturmuş birinci devreyi güç bela seyretmiş. O arada ön tarafta tam ortada bir koltuğun boş olduğunu fark etmiş. Devre arasında sıralar arasından geçip o boş yere ulaşmış.
Yan koltuktaki adama sormuş:
- "Burası boş mu?"
- "Boş, demiş adam."
- "Nasıl oluyor bu tıklım tıklım dolu stat da boş yer kalmış."
- "Orası benim eşimin, demiş adam, aylar önce bu maç için almıştık. Ama eşim vefat etti."
- "Çok üzüldüm, demiş bizimki, ama dost ve akrabalarınızdan birine neden vermediniz bileti?"
- "Onların hepsi şu anda cenazede", demiş adam.