Türkiye’nin en borçlu ikinci belediyesi unvanımızı halen elimizde tutuyoruz, çok şükür.Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Şahin elinden geleni yapmaya çalışıyor.Azmini ve çalışmasını takdir edip,alkışlıyoruz.Ama ne kadar da gastronomi kenti reklamlarının en iyisini yapıp, ülke gündeminde hep yer bulsa da ekonomik açıdan kurtuluş zor görünüyor.
Sayın başkan göreve geldiği günden beri en büyük eleştirileri hep atadığı müdürler,daire başkanlarından aldı. Çoğunluğu da bakanlık dönemindeki çalışma arkadaşlarından da oluşan müdürler ve başkanlar.Bana göre mantıksız da değil.İnsanın bildiği,güvendiği ekibiyle yoluna başka mecrada devam etmesi yadırganmamalı.
Gaziantepli şovenisttir.Hem memleketini,hem de kendisinden olanı çok sever.Yabancı geline bile ağzıyla kuş tutsa tahammülü olmayan bu şehre her türlü tepkiye rağmen halen ısrarla ithal müdür getirmek belediyeyi halktan daha da uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz.Öyle ki bu müdürler çok güzel işlere imza atsalar dahi kimselere yaranamazlar.Biliyoruz da söylüyoruz.Buda sayın Şahin’in hanesine eksi olarak yazmaktan başka işe yaramaz.Bence yanlış yapılıyor.
Belediyenin yeterince borçları varken,
Her ne kadar deve kuşu bakışı ile bakılsa da günbegün artan sorunları varken,
Ağasının paşasının çokluğuyla iş yapabilmenin bıçak sırtı taşıdığı bir şehirken,
Üstelik en fazla sığınmacı barındırarak en çok sorunu da beraber göğüslemek durumunda kalıyorken,
Daha ılımlı,sevimli, pozitif bir yol izleyerek daha az tepki ile bu şehir için nelere yapılabilinir? diye kafa yormak varken,dayatma ile ithal müdürlerle yola devam demek kel başa şimşir taraktan öteye ne kadar gidebilir ki? Israrla ithal müdürler getirip, insanların daha da şiddetini üzerine çekmek, ağızlarıyla kuş tutsalar bile ön yargıları kıramayacaklarında halen onlardan medet ummak boşa kürek çekmekten başka bir şey olamaz.
Burada kısa bir mola verip sevimli bir kıssadan bahsedelim;
Eskiden zengin bir aile, kızlarını gelin ediyorlarmış. Oğlan evine, adet olduğu üzere, bohça bohça hediyeler gitmiş.Kayınvalide, iki görümce ve eltilere, yaş ve aile içindeki durumlarına göre; altın, gümüş kaplamalı, fil dişi ve şimşir taraklar, diğer armağanlarla birlikte verilmiş.
Küçük elti ağır ve ateşli bir hastalık geçirdiğinden saçları dökülmüş. Aile içindekilerden başka kimsenin, kadıncağızın kelliğinden haberi yokmuş.
Kendisine verile verile şimşir tarak verilmesi, küçük eltinin çok canını sıkmış. Kelliğini unutup, armağanları getiren kadına sızlanmış:
"Herkese altın, gümüş tarak, bana da şimşir öyle mi? Yemi gelin, daha bu eve adımını atmadan benimle uğraşmaya başladı...
"Oğlan anası gelininin bu hareketinden utanmış ve üzüntü duymuş. O kızgınlıkla çıkışmış: "Senin ki gibi kel başa, şimşir tarak çok bile" deyivermiş.
Kıssamızda diyor ki şehrin çözülmesi gereken bu kadar sorunu varken daha iyi olacaktır iddiasıyla halen dışarıdan ithal yöneticiler getirmekte ısrarı anlamak mümkün değil.
GÜNÜN SÖZÜ
Hayatın, insanın iradesini test etmek için pek çok yolu vardır, bazen hiçbir şey olmaz ya da her şey birden olur.
Paulo Coelho
TEBESSÜM
Demirel Başbakan. Yunanistan'la aramız gergin. Hora isimli MTA'ya ait sismik bir araştırma gemisi hazırlanıyor.
Yunan hükümeti, "Hora, Ege'ye çıkıp araştırma yaparsa, batırırız" diye haberler yapıyordu.
Demirel basın toplantısı sonunda, "Hora göreve ya çıkmıştır, ya çıkmamıştır.
Çıktıysa görevini yapmıştır. Toplantı bitmiştir" diyerek, konuşmasını tamamlıyor... Bütün gazeteciler merak içinde.
Bir gazetecinin sorusu duyuluyor: Sayın Başbakan. Hora uluslararası sulara çıktı mı?
Eğer açılmış derseniz, sismik araştırma yapıp yapmadığını açıkça belirtin''. Başbakan Demirel, "O odur, bu budur, buda budur.
Hadi bakalım." Gazeteciler şaşkın.
Toplantı bitti.
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?