KIŞ ORTASINDA BAHARI YAŞAMAK!

Fatih Gözüaçık
Fatih Gözüaçık
KIŞ ORTASINDA BAHARI YAŞAMAK!
26-02-2024
Biz insanlar nasıl bir varlığız değil mi? Yaz gelir sıcaklardan şikâyet ederiz, kış gelir soğuklardan
şikâyet ederiz. Galiba sıcaktan kuraklıktan yağış yetersizliğinden şikâyet eden insanlar bu yıl haklı.
Meteoroloji verilerine göre Türkiye’nin birçok bölgesinde tarihin en sıcak kış günlerini yaşıyoruz.
Özellikle güney ve batı illerinde sıcaklıklar 20 derecelere dayandı. Her gün yeni bir ilden sıcaklık
rekoru geliyor. Son yılların en sıcak ve kurak kış mevsimini yaşıyoruz. Peki bu sıra dışı sıcaklıkların
nedeni ne? Küresel ısınmanın dünyanın ortalama sıcaklıklarını artırdığı artık hereksin kabul ettiği
yadsınamaz bir gerçek. Sanayi devriminden bugüne insan faaliyetleri sonucu oluşan atmosferdeki
karbon salınımını o kadar artırdık ki bu durum mavi gezegenimizde önü alınmayan sorunların
yaşanmasına neden oluyor. Atmosferdeki karbon gazı güneş ışınlarının bir kısmının uzaya
yansımasını önleyerek dünyanın ısınmasına neden olur. İnsan faaliyetleri sonucu karbon gazının
artması sera etkisi oluşturarak küresel sıcaklıkların artmasına neden oldu. Serada domates
yetiştirdiğinizi düşünün kapalı oramda güneş ışınlarının bir kısmı hapsolarak seranın içerisinin
ısınmasına neden olur. Aynen verdiğim örnekte olduğu gibi fosil yakıtların aşırı kullanımı sonucu
atmosferi kaplayan sera gazları daha fazla güneş ışığının tutulmasına neden oldu ki bu durum
olumsuz sonuçlarını şu an hissettiğimiz gelecek nesillerin daha da fazla hissedeceği küresel
ısınmaya neden oluyor.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak da kuraklık kaçınılmaz oluyor. Aslında kuraklık ve
çölleşmede doğal süreçler de etkilidir ancak, insan etkisine bağlı olarak oluşan küresel ısınma ve
iklim değişiminin önemli etkilerinden birisi olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Küresel iklim
değişiklikleri sonucu mevcut iklim kuşaklarında kaymalar, sıcaklıklarda görülen uç değerler
yaşanabilmektedir. Bu durumun, insanlar, bitkiler ve hayvanlar canlıların üzerinde olumsuz etkileri
büyüktür. Hayvanların göç etmesi biyoçeşitliliğin azalması, su sorununun yaşanması, erozyonun
artması bizi bekleyen en büyük sorunlar arasındadır. Yağış dağılışındaki değişim nedeniyle bazı
bölgelerde yağış miktarlarında geçmişe göre azalmalar görülmeye başlanmıştır. Sıcaklık artışı ve
yağış miktarlarında düşme olarak adlandırılan kuraklık çölleşme tehlikesini beraberinde
getirmektedir. Türkiye’de şu an için çöl yok ama kuvvetle muhtemel ki ilerleyen yıllarda bu durum
değişecek Çölleşmenin nedenleri; İklim değişikliği sonucu yaşanan kuraklık, bitki örtüsünün tahrip
edilmesi, nüfus artışı ve su kaynaklarının fazla tüketimi, yanlış tarım ve sulama uygulamaları, aşırı
otlatma olarak sıralayabiliriz ki bunların hepsi insan kaynaklı etkiler içerisindedir. Çölleşme
sonucunda su kaynaklarının kuruması, bitki örtüsünün tahribi, erozyon ve biyoçeşitliliğin azalması
gibi doğal ortamdaki bozulmanın yanında yaşam kalitesinin düşmesi, kıtlık ve göç gibi
sosyoekonomik sorunlar da ortaya çıkar. Son yıllarda iklim mülteciliği denilen bir kavram çıktı ortaya.
Atalarımızın asırlar önce iklimin olumsuz etkileri nedeniyle Orta Asya’dan göç etmesi gibi
günümüzde de yaklaşık milyonlarca insan çölleşmeden etkilenirken 1 milyar kişi de çölleşme riski
altındadır. Bu insanlar ilerleyen yıllarda kitlesel göç hareketlerini başlatacaktır. Bu durum beklide
dünya tarihini değiştirecek olaylar silsilesinin başlangıcı olacaktır. Kuraklık ve çölleşmenin ülkemize
de etkileri büyük olacaktır. Türkiye’nin ikinci büyük gölü yağış yetersizliği ve uygulanan yanlış
politikalar sonucu kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dünyanın nazar boncuğu olarak bilinen
Konya ili sınırlarındaki Meke gölü maalesef kurumuştur. İlerleyen yıllarda Tuz gölü diye bir yer
kalmayacak bu gidişle.
Türkiye önümüzdeki yıllarda su kıtlığı yaşayan ülkeler arasına girecek. Peki bu durumun
önlenmesi için neler yapılıyor? Ulusal çapta bir seferberlik başlatıldı mı? Bu sorulara evet yanıtını
vermeyi o kadar isterdim ki. Ama maalesef kuraklık, çölleşme, su kıtlığı konusunda toplumumuzda
bir bilinç oluşmuş değil. İklim değişikliği, küresel ısınma afetler ve susuzluk gibi hayatımızı doğrudan
etkileyen konularda toplumsal bilinç oluşmadı. Öyleyse su kıtlığı, kuraklık, erozyon, çölleşme gibi
sorunların çözümü için çabalamak devletin en tepesindeki yöneticilerden tutun seyyar satıcıya kadar
hepimizin birincil görevleri arasındadır. Özellikle okullarda bu durumun yarattığı olumsuzlukların
öğrenciye anlatılmasına yönelik programların uygulanması elzemdir. Yerel ve ulusal çapta
sürdürülebilir, doğa ile uyumlu çevre politikaları izlemek zorundayız. Mavi gezegenimiz tehlikede
bizden sonraki nesillere daha yaşanılacak bir ülke bir bırakmak istiyorsak susuzluk, erozyon,
çölleşme, iklim değişikliği, afetler gibi konuları birinci önceliklerimiz arasına almak zorundayız.
ÖNCEKİ YAZILARI
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?