Mezun olduktan sonra uzun bir bekleme dönemine girip yıllarca atanamayan,
Öğretmen açıklarına rağmen KPSS sınavlarına muhatap edilen,
“Uzman Öğretmenlik” diye çıkarılan sınavla ilkokul seviyesinde sorulara muhatap olup toplum nezdinde bilgileri sorgulanan,
Uzun yıllar sabırla kadro bekleyen,
Özel okullarda çalışmak zorunda olanların maddi ve manevi haklarını arayamayan,
“Ücretli öğretmen” diye ikinci sınıf muamelesi görüp mobbinge uğrayan,
Özlük haklarından yeterince faydalanamayan,
50-60 kişilik kalabalık sınıflarda mucizeler yaratması beklenilen,
Siyasetin elinin olduğu idarecilerin baskılarına mecbur bırakılan,
Zoraki, istemediği sendikalara idareciler tarafından üye yapılan,
Yeterli fiziki durumu olmayan okullarda, odun kıran, kömür taşıyan, temizlik yapan ama yine de verdikleri emekleri performansına yansımayan,
Veli şiddeti, öğrenci şiddeti, idareci şiddeti, mahalle baskısına uğrayıp hukuki hakkını alamayan,
Yetersiz ücret yüzünden ek iş yapmak zorunda kalıp; limon satan, taksicilik yapan..,
Eğitime harcanması gereken eforlarını geçim derdine harcamak zorunda kalan,
Takip etmesi gereken yayınları, okuması gereken kitapları düşük ücretleri yüzünden uzaktan seyretmek zorunda kalan,
Görev aşkıyla gittikleri şehirlerde en önemli sorun olan barınmayı, fahiş kiralar yüzünden gerçekleştiremeyip buruk şekilde istifa etmek zorunda kalan,
“Ülkemin her köşesi kutsaldır” heyecanıyla gidip görevi başında şehit olan tüm öğretmenlerimizi saygıyla, sevgiyle ve mahcubiyetimizle selamlıyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır…”
“Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin pratik olması mühimdir.”
“Memleket evlâdı, her öğrenim aşamasında ekonomik hayatta verimli, etkili ve başarılı olacak surette donatılmalıdır.”
M.KEMAL ATATÜRK
TEBESSÜM
Atatürk, bir akşam, sofrasında sık sık misafir ettiği Behçet Kemal’e dönerek;
-Sen çabuk şiir yazarsın, şu içerdeki odaya çekil, bende hangi nitelikleri görüyorsan hepsini anlatan bir şiir yaz, emrini verdi. Behçet, hemen içeri odaya geçti; aradan yarım saat geçti geçmedi bir büyük manzume ile döndü. Atatürk;
-Oku bakalım, dedi. Behçet, mısralarını ses değerini vurgulayarak, o canlı ve sevimli okuyuşu ile manzumeyi söylemeye başladı. Bunda Atatürk’ün yiğitliği, zaferleri, devrimleri bir bir dile geliyordu. Fakat her zaman Behçet’e bol bol iltifat eden Atatürk, durakladı, yüzünde bir gölge dolaştığını hissetim.
-Behçet olmamış, dedi. Benim asıl bir niteliğim var ki onu hiç yazmamışsın. Hepimiz şaşırmıştık. Bu yazılmayan niteliği ne olabilirdi? Atatürk, bizi fazla bekletmedi ve;
-Benim asıl niteliğim, dedi, öğretmenliğimdir. Ben milletimin öğretmeniyim, bunu yazmamışsın. Bir öğretmen olarak ve öğretmenin misyonuna inanmış birisi olarak heyecandan ve gururdan ağlayasım geldi. İmkân olsaydı ellerine kapanmak isterdim. Öğretmene böyle bir yüce saygıyı en yüce bir ağızdan işitiyordum.