Öncelikle Gaziantepli değilim; sadece geliniyim. Ama ne zaman Gaziantep ile ilgili bir mesele olsa şehrin hamisiymiş gibi ilk kaleme almayı bir borç bilirim. Ne de olsa bu şehirde yaşıyorum, suyunu ekmeğini yiyorum. Olumsuzluklar beni de üzüyor.
Hafta sonu Rum kale su sporları festivali düzenlendi. Belediye başkanımız canla başla güneşin altında saatlerce süren programlar etkinlikler konserlere ev sahipliği yaptı.Geçen hafta da kendilerini kurulukların arasında, biber tarlalarında gördük. Bütün bu çabaların hepsi Gaziantep’i daha iyi tanıtmak, dikkatleri çekmek içindi. Ve bu daha tanıtım adına yapılan etkinliklerden sadece sonuncusuydu.
“Gelin görün, Gaziantep’ çıkın çıkın gelin”…sloganları, birbirinden güzel müzeleri, Gastronomi şölenleri hep Güneydoğunun incisi olan bu gelişmiş ili daha ilerilere götürmek, bir kültür başkenti yapabilmek için emek verenleri gördükçe bir dizi uğruna yapılan çirkin tanıtımları gördükçe de üzülüyorum. Sanki kasıtlı olarak yapılıyormuş hissi de veren saçma sapan diziler yüzünden tırnaklarla kazılarak yapılmaya çalışılan tanıtımlar,reklamlar basit raytingler uğruna feda edilen saçmalıklar yüzünden kepçeyle boşaltılmaya başladı.
“Benim adım Melek” dizisi ile başlayıp daha fena şekilde artan Gaziantep’i dibe çekmeye çalışan bu dizilere nedense cılız sesler dışında ciddi anlamlarda bir tepki de göremiyoruz. Ben o zamanda tepki vermiş Gaziantep’i tamamen yanlış anlatan bu diziler için ciddi önlemler alınmasına dikkat çekmiştim. Ama dizi oyuncuları ,yapımcıları baş köşelerde ağırlanıp pohpohlandığını görünce demek ki bunlar bunu istiyormuş diyerek vaz geçmiştim. Hatta zamanında başrol oyuncularından birisiyle uçakta yan yana geldiğimde Gaziantep ile ilgili düşüncelerini duysaydınız, bunları şehre bile sokmazdınız.
Son ağalık, derebeylik! Dizisi, yine Gaziantep’in sözde feodal yapısının anlatıldığı “Yalı Çapkını” mı ne idüğü belirsiz bir dizi önceki rezilliği aratacak şekilde Gaziantep’i geleneklerini en önemlisi de kadınlarını yerin dibine geçirmeye devam ediyor. Eğitimli, kültürlü, girişimci, yurt dışına açılmış, hatta belediye başkanı, bakan çıkarmış modern kadınların, yaşam tarzının yüksek olduğu bir şehre halen ortaçağ kültürü dayatması yapılması bana göre kıyametler koparılması gerektiren bir konudur.
Sayıları binleri geçen dernekler, meslek gurupları, oda başkanları, siyasiler ve özellikle de kadın başkanları, dernekleri, liderleri…neredesiniz? Haliniz keyfiniz yerinde mi? Lüks mekanlarda toplanıp sözde istişare adı altında kahvaltı, yemek ziyafetleri düzenleyeceğinize ortalığı neden ayağa kaldırmıyorsunuz? Bu kendini bilmezlerin ne yaptığını bilmeden, onları baş köşelerde ağırlayıp selfi yarışlarına girdiğiniz, yedirip içirip ellerine baklava fıstık kutuları sıkıştırarak göklere çıkardığınız sözde diziler sizleri yerle bir ediyorlar haberiniz olsun. Sizlerdeki bu tepkisizlik devam ettikçe bugün hamam sahneleriyle Antep kadınını, kültürünü rezil edenler yarın kim bilir neler yaparlar? Diziler biter gider ama insanlarda oluşturdukları ön yargıların izleri çok zor silinir.
Benden söylemesi…
GÜNÜN SÖZÜ
Zibillikte yatar, padişahı düşünde görür.
Antep Atasözü
TEBESSÜM
Antepli güzel bir kızla yakışıklı oğlan evlenirler. Kısa bir zaman sonra koca işteyken haber gelir;
”Senin avrat doğum yaptı hastanede seni çağırıy,kaç gel diye.”..
Koca önce şaşırır amma merakından hastaneye koşar. Giderken de kafasında hesap kitap yapar amma çocuğun nasıl bu kadar kısa sürede doğduğunu bir türlü anlayamaz. Hastaneye gider gitmez hanımını sorguya çeker;
-Avrat nettin kele biz evleneli 3 ay olmadı mı? uşak dediğin 9 ayda doğar bu uşak nerden çıktı..
-Niye eyle deysen kele hesap etsene, hesabı kitabı ortada işte babamın evinden getirici halım yok ya bak şimdik ben saa söylem sende hasap et.....
- Şimdiii sen beni alalı 3 ay olmadı mı?
-He oldu....
-Eyyy pekey ben seni alalı 3 ay olmadı mı ?
-He vallah oldu...
-Pekeyyy biz evleneli 3 ay olmadı mı?
-Olduuu..
-Topla bahıym hepsini gaç ediy..
- 9 ay ediy..sahten doru deymişin bendede heç gafa yok haa..