Yüzyılın ilk diktatörlerinden zalim Lenin’in iktidarı ilk günden itibaren kanlı olmuştu.Onun emirleri sonucunda, on binlerce insan hiçbir yargılama olmaksızın kurşuna dizildi. Sonuçta, 1918-1922 yılları arasında Bolşevik rejime karşı ayaklanan yüz binlerce işçi ve köylü katledildi.
Bütün bunların yanı sıra Lenin zamanında tüm Rusya’da 5 milyon insanın ölümüne neden olan bir kıtlık yaşandı. Çünkü komünistler sadece kendi yetiştirdikleri ürünlerle (tahıl veya pirinçle) beslenen köylülerin elinden tüm mahsullerini zorla topladılar. İnsanlar yiyecek hiçbir şey kalmadığında kedileri, köpekleri, ağaç kabuklarını, böcekleri yemeye başladılar. En sonunda halk arasında, kıtlığın en korkunç boyutu olan yamyamlık ortaya çıktı.
Lenin’in bu açlık politikası ile asıl olarak hedeflediği insan psikolojisi üzerinde tahribat oluşturmak ve bu yolla insanların Allah’a olan inançlarını yok etmek ve kiliseye karşı bir hareket başlatmaktı.
1922 yılında yakalandığı hastalık Lenin’i yavaş yavaş felç etmeye başladı. Bu tarihten sonra düzgün konuşma yeteneğini yitirdi. 1923 yılının çoğunu tekerlekli sandalyede ve büyük acılar veren baş ağrılarıyla boğuşarak geçirdi. Hayatının son aylarında, Lenin’i görenler dehşete kapılıyorlardı; çünkü yüzü korkunç bir ifadeye bürünmüştü ve yarı deli durumdaydı. 21 Ocak 1924′te bir beyin kanaması sonucunda öldü.Halk,mumyalanmış cesedin fanus içerisindeki görüntüsünün korkunçluğundan bakmaya cesaret dahi edemedi..
Lenin den sonra varisi ve insanlık tarihinin meşhur katili Stalin başa geçmişti. Stalin denilince zihinlere ölümle birlikte tel örgülerle çevrilmiş kamplar, hayvan vagonlarında sürgünler, toplu mezarlıklar, nutuklar, devasa heykeller,milyonlarca ölümler…gelir.Babasını, “ahlaki ve ruhani bir canavar” olarak tanımlayan ve utancından üç kez soyadı değiştiren 85 yaşındaki Svetlana, ABD’ye iltica etmişti.
Milyonlarca insanın katili Stalin in, nasıl korkunç bir şekildi öldüğünü kızı şöyle tarif ediyordu:“ Bir gece uyumak için odasına girdi ve ertesi sabaha kadar hiç sesi çıkmadı. Kapısındaki korumalar şüphelendiler ama içeri girmeleri yasak olduğu için hiçbir şey yapmadılar. O akşam saat 10 olduğunda, bir koruması içeri girdi ve Stalin’i yere düşmüş ve tüm belden aşağısı ve sağ tarafı felç olmuş şekilde buldu. Stalin ihtiyaçlarını kontrol edemiyordu ve kendi pisliği içinde yatıyordu.Konuşma yetisini de kaybetmişti. Şiddetli acılar içindeydi.Korumalar doktor çağırmadılar, savunma bakanını aradılar. Savunma bakanı ve çevresi de hiç bir doktoru Stalin’in yanına yaklaştırmadı.Günlerce acı içinde yatan Stalin’in ölümünü kızı şu şekilde tarif ediyordu: “Ölüm ızdırabı korkunç seviyedeydi. Resmen boğulurken hepimiz onu izledik”.
Ariel Şaron, Gazzel’i Müslümanlar tarafından “Kasap” olarak tanınan bir zalimdi.
Şaron, askeri ve siyasi hayatında tavizsiz ve tartışmalı kararlarıyla bilinen bir isimdi. İsrail devletinin kurulmasıyla sonuçlanan Arap-İsrail savaşında görev yaptı. Ama bu görev sırasında çok büyük insanlık ayıbı yaparak, binlerce insanın ölümüne sebep oldu.
“Hayatta en zevk aldığım an Filistin de tankların üzerinde olduğum andır” diyen, binlerce insanın ahlarını, beddualarını alan Şaron, 8 yıldır acılar içinde komada yaşadı ve ölümü de bir o kadar zorlu oldu.
Bu meşhur diktatör,8 yıl boyunca can çekişti…Ve nihayetinde halkı bile yaşamasının kendileri açısından masraf olmasından şikayet ediyorlardı ve nihayetinde zorda olsa öldü.
- Heidegger:”Yalnız insan ölür, gerisi telef olur.” demişti. Sabra ve Şatilla Katliamının başrol oyuncusu Beyrut Kasabı Ariel Şaron sekiz yıllık komadan sonra telef olmuştu.
Bütün dünya bu meşhur kasabın, Şaron’un ölümünü yaptığı zulümleri bahsederek sadece “Ariel Şaron vefat etti” şeklinde duyururken, Today’s Zaman gazetesinin internet sitesi ise Şaron için İngilizce de olumlu manada kullanılan ve “çığır açan”, manasına gelen “trailblazing” ifadesini kullanması ise manidardır.Anlamsızlığını bugün dahi korumaktadır.
12 Eylül darbesinin askeri lideri, çocuk yaşta gençlerin ölüm emrini veren,işkencelerde kaybolan,hayatı kararan insanların baş sorumlusu ve halen değiştirilemeyen 1982 Anayasa’sının yaptırımcısı Kenan Evren;
12 Eylül darbesinden sonra adeta “kahraman” olan, gittiği her yerde büyük bir kalabalık tarafından coşkuyla karşılanan Kenan Evren için artık çarklar tersine dönmeye başladı ve suç duyuruları birbiri ardını izlemeye başladı. Adı okullara, sokaklara, köylere verilen Kenan Evren’in ismi artık tek tek her yerden siliniyor. Aradan 30 yılı geçti ve televizyon ekranları ve gazete sayfaları Kenan Evren’in ülkeye verdiği zararları anlatan insanlarla dolu.İdam edilebilsin diye yaşı büyütülen Erdal Eren’in ,Necdet Adalının ve adı dahi bilinmeyen binlerce masum gencin,işkencede sakat kalıp bu gün dahi izlerini taşıyan masum insanların ahı ona ölümü bile lüks saydıracak nitelikte..
Bir zamanlara onu hararetle alkışlayanlar dalkavukları bile artık ona karşı..
Kenan Evren 9 yıl önce bağırsak tıkanması nedeniyle büyük bir ameliyat geçirdi. Bağırsaklarının önemli bir bölümü alındı.Sonrasında yine ağır sağlık sorunları nedeniyle bağırsaklarının alındı. Bağırsakları olmadığından devamlı sindirim sistemi rahatsızlığı var. Buna bağlı olarak tansiyon düşüklüğü, beslenme güçlüğü yaşıyor. Kemiklerinin de yaşlılığa bağlı olarak direnci azalmış durumda. Bu yüzden düşmemesi gerekiyor. Kalp damarında stent var. Beyne giden ana damarlardan birisinde kireçlenme var. Bu durum Evren’in ayağa kalktığında düşmesine ve bayılmasına neden oluyor.Akli melekeleri de gidip geliyor. Yürümeye bile takati kalmıyor.Ayrıca sürekli korku sendromları yaşıyor…Ve ilerleyen yaşına rağmen artık sadece acılar çekiyor ve ölmeyi çok arzulasa da ölemiyor..
Çok yaşamak da iyi değil. Keşke Allah bu kadar yaşatmasaydı. Ölseydim de bugünleri görmeseydim. Çok yaşamak iyi değil”
Kenan Evren
O Günlerin karar alma mekanizmasında yer alan ve günün şartlarını öne sürerek bu gün yargılanmalarının yersiz olduğunu savunan hakim,savcı,askerler…Atanın bu cevabı da sizlere gelsin..
Cumhuriyet’in ilanından sonra, İstanbul’da bir resepsiyon verilir. Tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davet edilir. Davet güzel bir şekilde devam etmektedir, fakat İngiliz ataşesi olan Binbaşı’nın bakışları Mustafa Kemal’in gözünden kaçmaz. Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir. Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir. Yaver Mustafa Kemal’e şöyle der:
– Paşam; kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemal’in Çanakkale’de babasını öldürdüğünü söyledi.
Bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der:
– GİT SOR BAKALIM BABASININ ÇANAKKALE’DE NE İŞİ VARMIŞ?
GÜNÜN SÖZÜ
Zulümden sakının! Çünkü zulüm kıyamet gününde karanlıktır.
Hz. Muhammed
GÜNÜN SÖZÜ
Bir Rus Yahudi si İsrail’e göç izni alır… Çıkışta Ruslar bagajını kontrol ederken elbiseleri arasında Lenin’in büstünü bulurlar, sorarlar ;
-Bu nedir?
Yahudi: “-Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi… Bu Lenin’dir, sosyalizmin temellerini atan,Rus halkına iyilikler getiren… Ben de bunu o günlerin hatırası için yanıma aldım…”
-OOO..Çoook güzel…Tamam…
Ruslar bırakır ve geçer…
Tel Aviv havaalanında gümrük memurları büstü görür ve sorar:
-Bu nedir? Yahudi:
“-Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi… Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya’yı terk etmek zorunda kaldım! Yanıma aldım ki her gün yüzüne tüküreyim ..bakıp bakıp lanet okuyayım!..”
-Helal.. çok güzel Tamam…Geç ..Bırakırlar ve geçer…
Adam evine gider, büstü büfenin üstüne koyar, gelişi sebebiyle akrabalarına
davet verir.Yeğenlerden biri sorar:
-Bu kimdir?
Yahudi cevap verir:
“-Bu kimdir değil, bu nedir diye sorman gerekirdi… Cevap da, on kilogram yirmi dört ayar altın… Vergisiz, gümrüksüz, KDV’siz…”