Tam 22 yıl önceydi 12 Kasım 1999 Cuma günüydü Bolu ve çevresi 7,2’lik depremle sallandı. Ozaman üniversite 3. Sınıfta okuyan bir öğrenciydim. Deprem anında dersteydik. Dün gibi aklımda acaba hoca derse nezaman ara verecek diye homurdanıyorduk sınıfça. Bir anda sallandık, öyle büyük bir sarsıntıydı ki ölümün soğuk nefesini hepimiz o gencecik yaşta hissettik. Kimimiz sıraların altına yattık, kimimiz bağırdık, kimimiz o anın verdiği şaşkınlıkla pencerelerden atladık. Hayatlarımız bir film şerdidi gibi geçti saniyeler içinde. Deprem bitti okulun yarısı yıkıldı neyse güç bela harabeye dönük binadan çıkmayı başardık. Dışarıya çıktık hava çok soğuk, kabanlarımız sınıfta asılı onları almaya bile fırsatımız olmadı. Ağlayanlar bağıranlar şaşkınlıktan ne yaptığını bilmeyenler. O an bize en lazım olan şec cep telefonları ama ozamankı cep telefonları sadece aramaya yarıyor.Bu yüzden cep telefonları sınıflarda kabanlarımızın içinde. Sonra bir arkadaşla canımızı tehlikeye atarak harabelerin içinden tüm sınıftaki kabanları aldık duışarı çıktık. Acilen ailelerimize haber vermemiz gerekiyor ama ne mümkün. Tüm şebekeler çökmüş durumda kimseyi arayamıyoruz arayanlarda bize ulaşamıyorlar. Sonra benim ozamanlar okul harici zamanlarda cep harçlığımı çıkarmak için çalıştığım halı sahaya gittik. Ordan bir şekilde yakınlarımıza ulaştık. Babamın sesimi duyduğunda nasıl ağladığı dün gibi aklımda. Memlekete döneceğim cebimde yeterli param yok bankadan çekecem bankamatikler çalışmıyor etraf toz duman kızılay afad gibi kuruluşlar olay yerinde enkaz altında bir yaralı varmı diye canla başla çalışıyorlar.Bir şekilde yolunu bulup arkadaşla İstanbul’a ordanda memlekete döndüm. Daha 2 ay önce Türkiye tarihinin en büyük depremlerinden birisi yaşanmıştı Büyük Marmara depremi. Henüz o depremin yaraları sarılmamışken ülke ikinci bir depremle karşı karşıya kaldı. O günler üzerinden seneler geçti aslında çok şey değişmesi gerekirken ne değişti dizce yine büyük depremler yaşadık. 2011 Van depremi, 2019 Elazığ depremi, 2020 İzmir depremi. Yine aynı senaryolar yaşandı yine binlerce insanımız hayatını kaybetti. Yanlış arazi kullanımı daha fazla kazanmak adına binalarda ucuz ve kalitesiz malzeme kullanılması ve belkide en önemlisi bunlara ruhsat verilmesi. Olan yitip giden yaşamlara oluyor.
Deprem öldürmez bina öldürür diye kalıp bir yargı vardır. Bu söz aslında çok doğrudur. Japonya’da 9 büyüklüğünde deprem oluyor yıkılan bina sayısı yok denecek kadar azken, bizde 7 büyüklüğünde bir deprem olduğu zaman onlarca bina yıkılıyor ve yüzlerce canımızı yitiriyoruz. Bu durumun düzelmesi için daha ne kadar canımızı yitireceğiz? Kentlerimizi kurarken deprem yönetmeliğine uyuyor muyuz? Öyle bir yönetmelik var mı, varsa maddeleri ne? Depremin bir de ekonomik boyutu var 2000 yılında Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizni yaşamıştı. Bu krizde bir yıl önce yaşanan iki büyük depreminde etkisi büyüktür. İşin bir başka boyutuda depreme karşı ne kadar bilinçliyiz? Deprem anında ne yapmamız gerektiğini biliyor muyuz? Okullarda depremle ilgili verilen eğitimler yeterli mi?Bu cevapların hepsine evet yanıtını vermek isterdim ama maalesef. Deprem ve diğer afetler ilkokullarda Hayat Bilgisi, orta okullarda Sosyal Bilimler, Lisede ise Coğrafya derslerinin içinde birkaç sayfa ile geçiştirilecek bir konu değil. Afetler Coğrafyası adında bir dersin ivedilikle tüm eğitim kademelerinde zorunlu ders olarak okutulması elzemdir.Burdan Meb yetkililerine duyurulur.
Türkiye sadece deprem de değil bir çok afet ve çevre sorunlarının görüldüğü bir ülke, daha birkaç ay önce orman yangınları ve sellerle boğuştuk onlarca can kaybı yaşadık , binlerce hektar ormanımız küle döndü. Kuraklık, erozyon, su kıtlığı, küresel iklim değişiklikleri dünyamızın önündeki en önemli çevresel sorunlar arasındadır. Bu sorunların ortaya çıkmasında insanın etkisi büyüktür.Dere kenarlarına yerleştik sel oldu, Ormanları bilinçsizce tahrip ettik erozyonu artırdık, tatlı suları, yeraltı sularını aşırı şekilde kullandık obrukalra ve kuraklığa neden olduk, Havaya karbon salınımını artırdık küresel ısınmaya neden olduk…Bu durumalrın yaşanmaması için her bir ferdin afet bilincinde olması gerekmektedir. Unutmayalım bu afetlerden birisi her an kapımızı çalabilir. Onlar kapımızı çalmadan biz hazırlıklı olmak zorundayız.Afet ve çevre bilinci oluşan genç nesiller yetiştirmek için COĞRAFYA şart…