“BAŞKA BİRİ OLACAKSIN İSTEMESENDE”
DUYGUSALLIĞINDAN
“BAŞKA BİRİ OLDUK İSTEMESEK DE” ŞİDDETİNE GEÇİŞ
Ataol Behramoğlu’nun bu şiirini okuduğumda hep buruk bir ayrılık acısı işlerdi yüreğime.
Sevmişsin,
O gitmiş senden yabancılaşmış.
Üstüne üstlük bir de kendine yeni bir sevgili yapmış, dudakları onun dudağında, elleri onun elinde.
Birbirlerinin gözlerine bakarak seviyorum demeler falan yediremeyiz kendimize, ağır gelir.
Bizim olan birinin başka birinin olması, bize ait bizle özdeşleşen birinin bizden uzaklaşıp başka biri ve hatta başka birinin olması yenilir yutulur gibi gelmez.
Hazmedemeyiz. Triplere, bunalımlara gireriz.
*
Kendimizi süzmek, kendi öz eleştirimizi yapmak bize daima uzaktır.
Haklılığımız için bir sebebimiz mutlaka vardır.
Şu şöyle oldu da, bu da böyle oldu.
Şöyle şöyle oldu da, böyle böyle ettim.
İlla biz haklıyız, bir yığında mazeretimiz var haklılığımızı ispat için.
*
Mazeretlere gömülüp, kendimizi suç sisteminin çarkına soktuğumuzun farkında bile olmayız.
Birini incitmek, birini kırmak, birine şiddet uygulamak bir suçtur.
İnsanlık suçudur hem de.
Fakat kendimize uydurduğumuz haklı gerekçelerimiz bizi “suç sistemi”ne çarklı eder istemesek de.
*
O eski vicdanlı kişiliğimizden, sevgi doluluğumuzdan eser kalmaz.
Bu sefer oyun el değiştirir.
“Başka biri oluruz istemesek de”
*
Bu bizim bire-bir ilişkilerimizdeki “başka biri” oluşumuzdur.
Birde toplumsal olaylarda başka biri oluşumuz vardır ki, bizimle birlikte milyonları toplar, milyonları ayağa kaldırabilir, milyonları “başka biri” edebiliriz.
Bir de devletin suça ve suçluya bakışı farklıysa,
Suç “meşru” bir hale getiriliyorsa,
Suçlu koruma altında, mağdur daha mağdursa,
“başka biri” olmamamız hiçte içten değildir.
*
Özgecan olayı bunu bize yaşattı.
En insancılımız, en vicdanlımız, en duygusal en merhametlimiz bile, suçluya kendince ceza yöntemi uygulama hayalleri, hesapları yaptı.
Nedeni basitti.
Devletin uyguladığı cezai müeyyideler yetersizdi.
Devlet, 13 yaşında 26 kere tecavüze uğrayan kızda suçluluk unsuru bulmuştu.
Devlet babasının taciz ettiği kız için elini öpsün barışsınlar imasında bulunmuştu.
Devlet karısını doğrayan adamı haklı bulmuştu.
Kadına yönelik şiddette kadın her zaman suçlu duruma düşürülmüştü.
Ceza uygulaması “kadın”a geldiğinde, bir gözü kör, bir ayağı topal bir adli yargılama yapılıp,
Zanlının daha az ceza ile kurtulması sağlanmıştı.
*
Sistem böyle işleyince sistem çarkının yalama yağlamacıları da durumdan kendine vazife çıkarıp
"mini etek giymesinler",
"batılı hayat tarzı sürmesinler",
"laik olmasınlar"
"Siz de mini eteği giyip soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca da bas bas bağırmayacaksınız."
Gibisinden söylemlerde bulununca öfke ve nefretler kontrolden uzaklaştı.
Herkes suçluya karşı bir canavar haline dönüştü.
Son ümit cezaevlerindeki mahkumlara kaldı.
Ancak onlar vereceklerdi bu caninin cezasını.
Artık kazığa mı oturturlardı, fiili livata mı reva idi, yoksa gece gündüz döverler miydi?
*
Mahkumların vicdanına kalmış bir duruma terk ettik vicdan dediğimiz nefretimizi.
*
Devletin yargısı gözümüzün önüne geldi,
Saldırmadan çözüm bulamadık,
Suçluyu, astık, kestik, tecavüz ettik işkenceler uyguladık.
Saldırdıkça saldırdık.
*
Şiddete hayır derken, baktık ki şiddetin içindeyiz.
“şiddet sistemi” bizleri kendisine birer dişli yapmış.
İçimizdeki sevgimizden zerre eser kalmamış.
*
Sonra mı ?
Sonra
“Artık başka biriyiz istemesek de”
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?