Sabah ezanıyla birlikte cep telefonlarına mesaj yağmurları gelmeye başladı.
Bütün siyasi parti liderleri, hükümetin en üst yetkilileri, sivil toplum kuruluşu başkanları, kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutladı.
Sığınma evlerindeki kadınlar için cicili bicili kermesler yapıldı. ”Kadına Şiddete Hayır sloganları atıldı, yürüyüşler düzenlendi.
Bandolar çalındı, halaylar çekildi.
Davetlere yetişecek kadınların hücumundan kuaförlerin o gün tabanları patladı.
Gece konserler düzenlendi. Kahvaltılar, yemekler, seminerler…bir havai fişeklerimiz eksikti.
Satışlarında patlama yaşanan çiçekçiler belki de ilk defa kadınlara teşekkür etti.
Referandumcular reklam amaçlı ellerinde karanfiller yüzlerde yapmacık tebessümlerle caddelerde koşturan kadınların ellerine çiçek sıkıştırmaya çalıştılar.
Bütün bu sembolik,amaçsız ve de anlamsız kutlamaların sonunda kadınların tek bir beklentisi,hediyesi vardı.Artık kadına şiddet,tecavüz ve cinayetlerde en ağır cezaların verilmesi ve ciddi anlamda toplumun eğitilmesi.En önemlisi de artık sadece insan yerine konulabilmek!
Halbuki 8 mart olarak kutlanılan gün dahi katledilen kadınların ölüm yıldönümü anmasından ilham alınarak resmileştirilmiş acı bir gün.Her şeyde olduğu gibi günümüz bile acıdan kandan besleniyor.
Kadınlar artık öteki cins olarak görülmek, öldürülmek, dışlanmak, itilip kakılmak istemiyor. Kendisine yaratıcı tarafından verilmiş olan haklarını geri istiyor. Modern dünyada sadece var olmak ve kendi istediği hayatı yaşamak istiyor. Yaşananlara ve yaşatılanlara yüksek sesle artık “Yeter” diyor!
Tarih boyunca da kadınlar, haklarının peşinde koşmuş, var olma mücadelesi vermiştir. Şimdi ise ilk çağlarda gördüğü muameleleri bu yüzyılda da görmekten bıkmış, sadece birey olduğunun kabulünü bekliyor; hepsi bu!
Babil’de kadın, evcil hayvanlar mesafesindeydi. Biri bir adamın kızını öldürdüğü zaman o da kızını diğerine teslim ederdi. Teslim alan kişi kendi malı gibi kullanır isterse öldürürdü. Çin’de kadın insan sayılmazdı. Kadınlara isim verilmezdi, numara konulur, iki üç diye seslenilirdi. Kız çocukları uğursuzluk sebebi sayılırdı. Hindistan’da kadın köleydi. Bugün bile bazı erkeklere, özellikle Brahmanlar`a, eşleri kul köle olmaktadır. Kadın kocası öldüğü zaman hayat hakkı yoktu, o gün ölmeliydi. Tanrıların hoşnut edilmesi için kadınlar, hiç acınmadan kurban edilirdi. Hint hukukuna göre felaket, tufan, ölüm, cehennem, zehir, ejderha, ateş hiç bir zaman kadından daha kötü değildi.
Hıristiyanlık öncesi Batı’da her erkeğin her kadınla cinsel ilişki kurabildiği bu devirde Avrupa insanı için evlilik kavramı yoktu. Kadın toplumun malı sayılırdı. Kendisine ait olsun olmasın bütün erkekler istedikleri kadınlarla ilişki kurabilirlerdi. Bu şekilde doğan çocuk toplumun malı sayılırdı.
“Kadın şeytanca kötülüklere yol açar. Allah`ın emirlerini çiğner ve erkeğin ahlakını bozar. Kadın günahın anası; fesat ve fitnenin kaynağıdır. Kadın, günahın ahlaksızlığın, ruhi ve manevi alçaklığın canlı bir heykelidir. Kadın, şeytanın insan nefsine giriş kapısıdır. Allah`ın yasalarını iptal eden, Allah`ın çehresini bozan iğrenç bir mahluktur.” (Aziz Tertolyan)
“Erkek kadın için doğmadı, fakat kadın erkek için doğdu. Mesih adına kadın kendini kötülüğün sembolü saymalıdır. “(Aziz Saint Paul)
Mısır’da Firavunlar devrinde kız kardeşlerle evlenilirdi. Firavunlar tahtlarını başkalarıyla paylaşmamak için çoğu kez kız kardeşleriyle evlenmişlerdi. Mısır halkı da Firavunlar gibi yapmışlardı.
Roma’da babanın kendi kız ve erkek çocuklarını ailesine kabul etmek gibi bir mecburiyeti yoktu. Çocuk doğumdan sonra, babasının ayakları önüne bırakılır, baba eğer onu kucağına alırsa çocuğu kabul etmiş sayılırdı. Kaldırmazsa onu kabul etmediği anlamına gelirdi. Çocuk erkek ise isteyen onu alıp götürürdü. Kız ise açlık ve susuzluktan ölüp giderdi. Aile reisi çocuklarından dilediğini satar, istediğini aileden ihraç ederdi. Koca isterse karısını öldürebilirdi
Yunanlılar’ da kadın erkek üzerinde bir yüktü. Tek görevi hizmetçi olarak evde hizmet etmekti. Kadın pis ve şeytani varlıklardan biriydi. Yasal açıdan bir eşya sayılırdı, çarşıda alınıp satılabilirdi. Miras hakkı yoktu. Eflatun, “Kadın elden ele orta malı olarak gezmeli” derken, Aristo, “Kadın yaratılışta yarı kalmış bir erkektir” der.
Günümüzde en ileri çağda kadın adına ne değişti. Koca bir hiç.
Kadınlar halen itilip kakılıyor,öldürülüyor,meta olarak görülmeye devam ediyor.Ve kahkaha atmasıyla bile yargılanabiliyor.Ve biz durmadan halay çekmeye devam ediyoruz..
GÜNÜN SÖZÜ
Bir kadın söyleyeceği çok şey olduğu halde susuyorsa, erkek artık tüm şansını kaybetmiştir.
Pablo Neruda
TEBESSÜM
Günün birinde üç adam yürürken karşılarına büyük ve vahşi bir nehir çıktı..
Nehrin karşı kıyısına mutlaka geçmeleri gerekiyordu. Birinci adam, dizlerinin üzerine çöktü ve tanrıya dua etti:
“Tanrım, lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ver!”
Tanrı ona uzun kollar ve güçlü bacaklar verdi.Böylece nehrin karşı kıyısına geçebildi.
Ancak bunun için 2 saat boyunca dalgalarla boğuştu ve neredeyse 3-4 kez boğulma tehlikesi geçirdi. Ama başarmıştı.
Bunu gören ikinci adam da Tanrı’ya dua etti:
“Tanrım lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç ve gerekli aracı ver!”
Tanrı ona bir tekne verdi ve o da nehrin karşı kıyısına geçmeyi başardı, ancak birkaç kez alabora olma tehlikesiyle karşılaştı..
Tüm bu olanları izleyen üçüncü adam, dizlerinin üzerine çöktü ve Tanrı’ya yalvardı :
“Tanrım, lütfen nehrin karşı kıyısına geçebilmem için bana güç , araç ve zeka ver!”
Bunun üzerine Tanrı adamı bir kadına dönüştürdü.. Kadın haritaya baktı..
Nehrin biraz yukarısına doğru yürüdü ve köprüden karşıya geçti
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?