Koronavirüs ve ekonomiye etkilerinden bahsederken kendimizi çok daha ciddileşen ve evlerimizde kalmamız gereken bir sürecin içinde bulduk. Bu nedenle sağlık konusu daha önemli bir hale geldi. Bu sebeple gündemdeki bir diğer önemli konu olan gıda ve gıda güvenliği ve daha özelinde biyopolitik konularından bahsetmek istiyorum. Türkiye, jeostratejik konumu itibarı ile transit bir ülke olduğu çok fazla göçe maruz kaldı. Oluşan demografik değişimin etkilerini önümüzdeki yıllarda hep birlikte göreceğiz. Bu nedenle gıda arzı ve gıda güvenliği, tarımsal üretim ve tarım politikaları önemli hale gelmiştir.
1972-1975 döneminde yaşanan küresel kıtlık, dikkatleri tahıl üretimi ve dağıtımı konusuna çekmiştir. Küresel şirketlerle iş birliği yapan devlet dışı organizasyonlar ve araştırma merkezleri üzerinden yayılan Rockefeller grubunun gıda kontrolü konusundaki yaklaşımı tartışılmaktadır. “Tohum üretimi ve tedariki” jeopolitik-ekonomik kontrolün nesnesi haline gelmiştir. Yasaların tohumların satış ve takasını, tekrar toprağa verilmesini engellemeye yönelik düzenlenmesi çalışmaları 2005 yılından beri Latin Amerika çevresinde dile getirilmektedir. Son yıllarda tohum üretiminin özelleştirilerek kontrol altına alınması tartışılması gereken bir konudur. Bu konuda standardize ve devletin kontrolünde olan bir yapılanmanın yeniden tartışılmaya açıldığını görüyoruz. Türkiye’de hibrit tohum üretimin yüzde tamamına yakını özel sektör tarafından yapılmaktadır. Tohumluğu üretilen çeşitlerin çoğunluğu yabancı orijinli. Hibrit karakterli ve yabancı tohumların insan sağlığına zararları ciddi ölçüde dile getirilmektdir.
Dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük sorunlardan biri aşırı tüketim. İnsanların doğal kaynakları gittikçe daha çok kullanmaları ve tüketmeleri önemli bir sorun. Doğal kaynakları tüketme hızımız, doğanın kendini yenileme hızından %50 daha hızlı hale gelmiş durumda. ABD Ulusal Güvenlik Kurulunun H. Kissinger Başkanlığında hazırlamış olduğu bir “Gıda Kontrol Soykırımı” olarak adlandırılmakta, Dünya nüfus artışının “ABD Güvenliği ve Denizaşırı Çıkarlarına Etkisi” incelenmektedir. Raporda az gelişmiş ülkelerdeki nüfus artışının engellenmesi konu edilmektedir. Rapor ABD'nin “özel politik ve stratejik çıkarları” olan 13 “önemli ülkeye” özel ilgi göstermektedir. Hindistan, Bangladeş, Pakistan, Endonezya, Tayland, Filipinler, Türkiye, Nijerya, Mısır, Etiyopya, Meksika, Brezilya, ve Kolombiya. Bu ülkelerdeki nüfus artışının özellikle endişe verici olduğunu, zira bunların siyasi, ekonomik ve askeri gücünü göreceli olarak artıracağını iddia etmektedir.
Tarım sektöründe IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların popüler olması ile birlikte ortaya çıkan neoliberal yaklaşım, çiftçi ailelerini tarım ve istimlak politikaları ile el altından tasfiye ederek devlet yardımlarına muhtaç bir hale dönüştürdü. Buna göçmen kamplarındaki yoksulluk sınırının altındaki çiftçi hanehalklarını da eklediğimizde ekonomik kalkınma açısından durumun umut vaat edici olmadığını görüyoruz.
Dünyada insanlığın refah ve sağlıklı yaşamını sürdürebilmesi için genel veriler itibarıyla gıda ve enerji kıtlığı bulunmamaktadır. Sorun bolluğu kıtlığa dönüştüren asimetrik kontrol mekanizmalarında yatmaktadır. Küresel yetersizlik olgusu, kaynakların asimetrik dağılımından ve asimetrik karşılıklı bağımlılıklar üretme mücadelesinden kaynaklanmaktadır. Asimetri, karşılıklı bağımlılık politikasının temelinde yer almaktadır ve asimetrik ilişkiler kalıcı hale geldiği takdirde tahakküm ilişkisine dönüşecektir. Kontrolün sağlanması için ülkelerin yapısal ve kurumsal kontrolü kitlelerin yaşamını kontrolde temel öğeleri oluşturmaktadır. Siyasi coğrafya üzerinde sürdürülen güç ve hâkimiyet mücadelesi, yaşam formlarının kontrolü ile tehlikeli bir yoldan sonuca ulaşma çabasındadır. Gelinen noktada yerkürede sürdürülen güç ve kontrol mücadelesini kıyamet formuna dönüşen “Biyopolitik” alanı, Enerji Jeopolitiği gibi Jeopolitik disiplinin bir alt bölümü haline gelmiştir. (ERGÜN,O:Jeopolitkten biyopolitiğe). Mevcut tehlike ve tehdide rağmen koruma politikaları uygulanmadığı takdirde Milli Güvenlik Siyaseti’nde ciddi bir stratejik açık verilmesine neden olacaktır. Jeopolitik Tasarı’nın biyopolitik yoldan gerçekleştirilmesi savaşmaksızın esareti sağlamakta, nesilleri tehlikeye sürüklemektedir. Arazi soygunu ve gıda kontrolü alanlarında Türkiye yeniden kolonileştirilen Afrika ülkeleri ile aynı düzleme getirilmemelidir. Jeopolitik ve strateji, doğaçlama kararları kaldırmaz. Jeopolitik kontrolün bir alt ancak başat dalı haline gelmekte olan küresel biyopolitik, küresel çapta uygulanan kontrol eylemlerin düzenleyicisi ve en tehlikelisi olarak yalnız ülkemizi değil tüm canlı yaşamını tehdit etmektedir.
Popüler tabirle covid-19 diye ifade edilen virüs, bizim zatürre benzeri bir hastalık şeklinde bildiğimiz bir hastalık olarak ortaya çıkıyor. Yaş faktörünün bu hastalığa yakalanmada riski arttıran önemli bir faktör olduğunu anlıyoruz. Ancak bu tür salgın hastalıkların ortaya çıkması, 2010 yılı ve sonrasında güney sınırlarımızda yaşanan yoğun göçle birlikte aslında başlamıştı. Suçiçeği, çiçek, şark çıbanı gibi birçok hastalıkların isimlerini yeniden duyar olmuştuk. Bu hastalıklarla ve Koronavirüs gibi bir salgın hastalıkla mücadelenin bize öğrettiği bir diğer farkındalık ise “dengeli beslenme”nin önemini ortaya çıkarmış olması oldu. Dengeli beslenmenin beraberinde getirdiği sağlıklı ve dışa bağımlı olmayan tarım konusu önümüzdeki yıllarda artan bir şekilde önem kazanacak. Bu nedenle tarım politikalarının planlanmasında şehir hayatının sağladığı avantajların kırsalda da sağlanması önem taşıyor.