USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

BİZİM GAZETEYE BİR ŞEYLER OLUYOR

06-11-2018

Merve hanım dünkü yazısında birini anlatıyordu: “Sıcakkanlı, sevimli, uzun kuyruğu vardı…”
Daha bunları okur okumaz bahsedilenin Cübbeli Ahmet olmadığını hemen anladım. Onun rengi daha beyaz.

Devam ettim okumaya şaşırdım.
Gazetedeki minik fareyi anlatıyor. Kul hakkı yemedi, fakir fukarayı savundu, kara kaşlı, kara gözlü falan. Fare olduğunu bilmesem aşk mektubu diye okurum.
Hüzünleniyor insan okurken “keşke az daha büyüse de çuval dibi delseydi” dedim. Öyle bir burukluk.

Devam ediyor yazı: “Ona ellerimle pasta getirdim”
Bir de süslemiş ki yemek pasta faslını, sanki aktardan aldığı zehir değil de evde oturmuş sabaha kadar yemek hazırlamış fareye. Yani o zehri o hayvana vermezden evvel böyle anlatsa, elinden alıp kendim yer, eşe dosta da ikram ederdim.

Bir de isim takmış: “Cano”
Yazıyı okuyunca, sanki ölmesi için değil de yaşaması için mücadele etmiş sanıyorsun, silah arkadaşı sanki. Ne bileyim işte, gazetede ne kadar delik varsa birlikte girip çıkmışlar, kağıtları birlikte yemişler gibi…

Ama ne yalan söyleyeyim güzel günler yaşattı.
Bülent’in tavırları acayipti. “Korkmuyorum abi, iğreniyorum” diyor.
Ayaklarını havaya kaldırmış, eller iki yanda yere paralel, avuçları iyice gerilmiş…
“Korkmuyorum, iğreniyorum..”
Zaten bu duruş da tam iğrenme duruşu, korkmayla alakası yok. Lokantaya git yemekte kıl çıksın, böyle dur, hemen anlarlar yemekte kıl çıktığını, gelip değiştirirler.
Kesinlikle korkmamış. Zaten ten rengi de oldu olası kireç gibi bembeyaz. Uzaktan bak, Ukrayna göçmeni sanırsın…
Ben de bazen gece yatarken ayaklarımı kaldırıp ellerimi açıp Sophia Loren’den tiksiniyorum.
O duruş, kesinlikle tiksinme duruşu…

Bizim Aysu’nun tasarım yaparken ne kadar hızlı olduğu bilinir. Çok seridir. Başka bir tasarımcının akşama kadar uğraştığı sayfayı bir saatte bitirir. O kadar hızlı. Ama daha hızlı, daha çevik ve daha hareketli olduğunu Cano ile öğrendik. Sesi de epey gürmüş.
Bir bağırıp masanın üzerine sıçraması var, örümcek adam oldu sanki mübarek.
Yahu sen nasıl becerdin koltukta otururken iki ayağının üzerine pat diye masaya sıçramayı. Hayır tek bir masa olsa yine iyi.
Sedanur ile ikisi bir o masaya bir diğer masaya…
Sanki bizim o 80 kiloluk Sedanur gitmiş, yerine kuş gelmiş. Bir o masaya bir bu masaya uçuyor. Devekuşu gibi.
Bazen havada Aysu ile çarpışacaklar diye ödüm kopuyordu. Allah muhafaza, örümcek adam da olsa, devekuşuna çarpılan kurtulamaz.

Ben bu koşuşturma esnasında Narin kalkıp, “Yav fare git sonra gel, şu an deşifre yapıyorum” diyecek sandım ama demedi.
Gitti dolabı sallamaya başladı. Fareler sallanan dolaptan korkup kaçarmış.

Herkeste böyle bir tiksinme halleri…
Gazetede Cano’yu bir seven o da benim. Ben de süpürge sapı ile seviyorum.

Tam o esnada içeri bir giren olsa, gazete değil de Battal Gazi filminin çekimlerine gelmiş sanacak kendini.

Aysu ile Sedanur masadan masaya uçuyor, Bülent’in elleri açık ayakları havada, Nergiz 9. Merdivene çıkmış, Narin dolap sallıyor, Merve klimanın yanındaki deliğin başında elinde “pasta”sıyla bekliyor, ben uzun saplı süpürgeyi almışım, gördüğüm ilk yerde kesinlikle seveceğim…

Üç dört gündür Cano kayıp.
Diyorlar ki zehri yedi bir yerlerde öldü kaldı.
Kesinlikle katılmıyorum. Bu kadar bağırıp çağırmaya hengameye korkudan ödü patlamış ölmüştür…

Cano gitti ama Sedanur’un masanın üzerinde korkudan tir tir titreyerek ağlaması gözümün önünden hala gitmiyor.
Canolu günlerden beni üzen tek kare o…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?