Kendileri büyük ama içerikleri oldukça küçük,dayalı döşeli ama insanlara kapalı, içerisinde yenilmeyen, içilmeyen, ağlanılmayan, gülünmeyen, protokol gereği sadece birkaç insana açılan,genişlikleri ve anlamsız lüksleriyle dışarıdan gelenlerin hayretlerle karşıladığı ruhsuz, insansız son dönem moda evlerimiz….
Birkaç yıl önce, Şehitkamil ilçe başkanımız sayın Rıdvan Fadıloğlu ile yaptığım bir röportajda, Şehitkamil’in bazı bölgelerinde neden taziye evleri yapılmadığını sormuştum. Şahinbey’de bu hizmetin çokça olmasından dolayı, bu bizlere de sık sık iletilen beklentilerden birisiydi. Ulaşılması en kolay başkan olan ve vatandaştan gelen talepleri ciddiyetle dinleyerek çözüm üretme odaklı başkanımız, oldukça anlamlı ve samimi görüşlerini bizlerle paylaşmıştı.
Kentsel dönüşümde de aceleci davranmayarak her iki tarafı da memnun edecek şekilde yürüyerek başarılı ve ciddi projelere imza atan başkanımızın verdikleri cevap, tespitleriyle beraber oldukça doğruydu.
“Şehitkamil’in İbrahimli, Sarıgüllük, Güvenevler…gibi bölgelerinde evler çok geniş ve oldukça müsait bahçeleri ile garajları var.Bize müracaat edildiğinde belediye olarak ta gereken her türlü hizmeti vatandaşlarımızın ayaklarına götürmekteyiz.Eğer bir aile 300 metrekarelik evini ölüm gibi,düğün gibi,davet gibi özel günlerde açmıyorsa,misafirlerini ağırlamaktan imtina duyuyorsa neden o kadar külfet altına girip de geniş dairelerde yaşadıklarını anlayamıyorum.Kırsal bölgelerimizde yaşayanların imkanlarının yetersizliğinden bu ihtiyaçlarını gidermek için tesislerimizi zaten yapmaktayız”
Zaman içinde gelen taleplerin yoğunluğu ile istenilen bölgelere de çok güzel sosyal tesisler ve taziye evleri de yapıldı yapılmasına da ben yine de başkanımız gibi düşünüyor ve kocaman evleri olanların kapılarını sürekli kilitli tutmalarına anlam veremiyorum.
Nesli tükenmeye yüz tutmuş,azınlıkta kalmış,halen bulduğu güzel bir çiçeği kitap arasında kurutan bir nesil olarak, "misafir ve ikram” ı şeref ve mutluluk olarak görmekteyiz. Misafir girilmeyen evleri de anlamsız,ruhsuz görerek. Büyüklerimizin bir sözü vardır hani; "Bir ölü de bir de düğünde evinin kapılarını ardına kadar aç ki,içeriye misafirlerle birlikte rahmet ve bereket melekleri de doluşsun..”
Şimdi ise Dolmabahçe Sarayı gibi döşeli salonların kapıları bir değil iki kere kilitlenerek insansızlaştırılıyor, rahmet ve bereketten uzaklaşılıyor.
Evler büyüdükçe, kalpler duygular küçülüyor artık…
İçleri büyük ruhları küçük evlerde gittikçe yalnızlaşıyoruz…
NOT: Gelen en son haberlere göre milletvekili aday adaylıklarının sayısında Guinness Rekorlar Kitabına girmemize ramak kalmış.Ha gayret kim tutabilir bizi. Aday olamayacağımız kesin, yeter ki mahallede ismimiz,namımız yürüsün.. diyenler için son bir gün…
GÜNÜN SÖZÜ
Şeytan uyuyakaldı bir gün. Rüzgar sert esti. Üç tüy düştü şeytandan dünyaya. Biri paraya yapıştı, diğeri mevkiye, öteki de ihtirasa. O günden sonra şeytan hiçbir iş yapmadı.
Dostoyevski
TEBESSÜM
İsa Mesih, bir gün çölde gezinirken, ağlayan bir ihtiyar görmüş ve yanına yaklaşıp, derdini sormuş. ihtiyar:
- Kaybolan oğlumu arıyorum ama artık umudu kesmek üzereyim.. deyince, İsa yaşlı adama acımış ve:
- Oğlunu beraber arayalım..demiş. ve sonra sormuş:
- Peki, oğlunu tanıyacağımız bir işaret, bir iz var mı? mesela doğum lekesi filan...
İhtiyar:
-Evet, oğlumun ellerinde ve ayaklarında çiviler vardı...
İsa Mesih'in gözleri dolmuş ve haykırmış:
-Baba!!!
İhtiyar da haykırmış:
-Pinokyo!!!
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?