Bizler; çocukluğunu en güzel dönemlerini doya doya yaşamış,arkadaşlığın paylaşmanın, en güzeli de güvenmenin ne olduğunu çok iyi bilinildiği bir dönemde yaşamış çok şanslı bir jenerasyonduk.
“Organik” sözcüğü pek bilinmezdi ama pazardan alınan mis kokulu domateslerden salça yapılacaksa, bütün komşular toplanır sırayla herkesin salçasını ortak yaparlardı.Koşuşturma işi ise yine çocuklara düşerdi.
"Kuzucuklarım" deyişi ve narin kişiliği ile akıllarımızdan gitmeyen Adile Naşit, "Uykudan Önce" adlı programı sunardı. Biz çocuklar için gece saati olan 21:30'da masalını anlatır daha sonrasında yatağa girerdik. Sonra o sesin ve anlatımın güzelliği ile mışıl mışıl uyurduk.Evimiz en muhteşem korunağımızdı.Babamız,ağabeylerimiz kahramanlarımızdı.
Evde tuz bitse, soğan bitse ilk akla gelen şey elbette internetten alışveriş yapmak değil, komşudan istemekti. Aslında her mahallede bu tip mutfak ihtiyaçlarının karşılandığı bakkallar da vardı gerçi ama, bakkala gidene kadar komşudan istemek daha kolay geliyordu.Okuldan gelindiğinde evde kimse yoksa ilk çalınacak kapılardı.Güler yüzleriyle evlerine alır,karnımızı doyururlardı.Güvenlikteydik.
Bakkal amcalarımız mahallenin bel kemikleriydi.Çarşıya giden anneler anahtarlarını emanet eder,acıktığımızda karşılıksız ekmek arası ikram ederlerdi.Güvenmek ne demek çocukların koruyucu gözleri,mahallelerin güvenlik kameralarıydı.
Her mahallenin sözü geçen ağabeyleri,ablaları olurdu.Bize sataşan,rahatsız eden olduğunda aileden önce ilk müracaat edilecek kişilerdi.Değil bizlere zarar vermek saçımızın teline bir şey olsa ortalığı yıkarlardı.Onlar güvenli duvarlarımızdı.
Aile büyükleri veli nimetlerimizdi.Amcalar,dayılar,dedeler varlıkları bizler için çok değerliydi.Onlar adına tek endişelerimiz bayramda verecekleri harçlıklarının miktarları olurdu.Önce Allah ‘a sonra onlara emanet edilirdik.
Herkes herkesi çok iyi tanır,uygunsuz insanları toplumdan ayıklanır,hastalar tedavi edilir,bozuklar ıslahaneye gönderilirdi.
Biz zamanlar Çocuklar gülünce yüzlerinde çiçekler açılırdı.
Gönülleri şen yüzleri sevinçliydi.
Canları güvendeydi.Öldürülmüyordu.Tecavüze uğramıyordu.
Günümüzde artık neredeyse hemen her gün çevresindeki güvenli sandığı yakınlarının sapık saldırıları sonucu kayıp giden yavrularımızın haberlerini sık sık duymaya başlamamız, toplum olarak psikolojimiz üzerinde olumsuz baskılar yaratmakta.
Artık değil evlatlarımızı kedilerimizi bile emanet edemeyecek duruma geldik.
Sapıklar için artık söz değil kesin çözüm bekliyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ
Çocuğun yanında olmalıyız, çocuğun yanında olmak çocuğa sevgi vermek demektir. Sahip çıka sevgi değil, duygusal sevgi de değil, yalnızca çocuğa onu sevdiğinizi ve onayladığınızı hissettirecek biçimde davranmak.
A.S. Neil
TEBESSÜM
Günlerden bir gün, Nasrettin Hoca’nın iki çocuğu varmış. Büyük oğlu, civar köylerin birinde çömlekçilik yapıyormuş. Bir gün Nasrettin Hoca büyük oğlunun yanına gidince:
– “ Baba, bütün sermayemi şu çömleklere yatırdım” demiş. “ Hava güneşli olur da, tez zamanda hepsi kurursa zengin olacağım. Ama olur da yağmur yağarsa anam ağlayacak!”
Nasrettin Hoca onun yanından ayrılıp, diğer köydeki küçük çocuğun yanına gitmiş.
Küçük oğlu :
– “ Baba, varım yoğum şu tarlada, vaktinde yağmur yağarsa, ekinlerim bol gelecek, zengin olacağım. Olur da kuraklık gelirse anam ağlayacak” demiş.
Hoca Nasrettin eve dönmüş, canı çok sıkkınmış.
Hanımı :
– “Hayrola hoca, canın bir şeye mi sıkkın? Neden yüzün asık” demiş.
– “Benimki bir şey değil hanım” demiş Hoca,
“Asıl en kendi halini düşün. Yağmur yağsa da, yağmasa da bizim oğlanlardan birinin anası ağlayacak”.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?