İnsan oğlu ne acayip bir varlık değil mi? Yaz gelir sıcaklardan şikâyet ederiz kış gelir
soğuklardan şikâyet ederiz. Ama galiba sıcaktan şikâyet eden insanlar bu yıl haklı. Türkiye’nin
birçok bölgesinde tarihin en sıcak günlerini yaşıyoruz. Termometreler 50 dereceleri gösteriyor her
gün bir sıcaklık rekoru kırılıyor. Son yılların en sıcak aylarını yaşıyoruz. Yaz ayı bitmeden rekor
sıcaklıklar peş peşe geliyor. Birçok ilimizde sıcaklık rekorları kırılıyor. Eskişehir Sarıcakaya’da
termometreler 49.5 dereceyi gördü, bu sıcaklık değeri Türkiye’de şimdiye kadar kaydedilmiş en
yüksek sıcaklık olarak kayıtlara geçti. Peki bu sıra dışı sıcaklıkların nedeni ne? Küresel ısınmanın
dünyanın ortalama sıcaklıklarını artırdığı artık hereksin kabul ettiği bir gerçek. Sanayi devriminden
bugüne atmosferdeki karbon salınımını o kadar artırdık ki bu durum sera etkisi oluşturarak
ekstrem sıcaklıkların yaşanmasına neden oldu. Serada domates yetiştirdiğinizi düşünün kapalı
oramda güneş ışınlarının bir kısmı hapsolarak seranın içerisinin ısınmasına neden olur. Aynen
verdiğim örnekte olduğu gibi fosil yakıtların aşırı kullanımı sonucu atmosferi kaplayan sera gazları
daha fazla güneş ışığının tutulmasına neden oldu ki bu durum olumsuz sonuçlarını şu an
hissettiğimiz gelecek nesillerin daha da fazla hissedeceği küresel ısınmaya neden oluyor.
Bu durumun doğal bir sonucu olarak da kuraklık kaçınılmaz oluyor. Aslında kuraklık ve
çölleşmede doğal süreçler de etkilidir ancak, insan etkisine bağlı olarak oluşan küresel ısınma ve
iklim değişiminin önemli etkilerinden birisi olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Küresel iklim
değişiklikleri sonucu mevcut iklim kuşaklarında kaymalar, sıcaklıklarda görülen uç değerler
yaşanabilmektedir. Bu durumun, insanlar, bitkiler ve hayvanlar canlıların üzerinde olumsuz etkileri
büyüktür. Hayvanların göç etmesi biyoçeşitliliğin azalması, su sorununun yaşanması, erozyonun
artması bizi bekleyen en büyük sorunlar arasındadır. Yağış dağılışındaki değişim nedeniyle bazı
bölgelerde yağış miktarlarında geçmişe göre azalmalar görülmeye başlanmıştır. Sıcaklık artışı ve
yağış miktarlarında düşme olarak adlandırılan kuraklık çölleşme tehlikesini beraberinde
getirmektedir. Türkiye’de şu an için çöl yok ama kuvvetle muhtemel ki ilerleyen yıllarda özellikle
Konya ve çevresi çöl olmaya en büyük adaydır. Çölleşmenin nedenleri; İklim değişikliği sonucu
yaşanan kuraklık, bitki örtüsünün tahrip edilmesi, nüfus artışı ve su kaynaklarının fazla tüketimi,
yanlış tarım ve sulama uygulamaları, aşırı otlatma olarak sıralayabiliriz ki bunların hepsi insan
kaynaklı etkiler içerisindedir. Çölleşme sonucunda su kaynaklarının kuruması, bitki örtüsünün
tahribi, erozyon ve biyoçeşitliliğin azalması gibi doğal ortamdaki bozulmanın yanında yaşam
kalitesinin düşmesi, kıtlık ve göç gibi sosyoekonomik sorunlar da ortaya çıkar. Günümüzde
yaklaşık 300 milyon insan çölleşmeden etkilenirken 1 milyar kişi de çölleşme riski altındadır.
Kuraklık ve çölleşmenin ülkemize de etkileri büyük olacaktır. Türkiye’nin ikinci büyük gölü gölü
yağış yetersizliği ve uygulanan yanlış politikalar sonucu kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
İlerleyen yıllarda Tuz gölü diye bir yer kalmayacak bu gidişle.
Maalesef Türkiye birkaç yıl sonra su kıtlığı yaşayan ülkeler arasına girecek. Peki bu durumun
önlenmesi için neler yapılıyor? Ulusal çapta bir seferberlik başlatıldı mı? Bu sorulara evet yanıtını
vermeyi o kadar isterdim ki. Ama maalesef kuraklık, çölleşme, su kıtlığı konusunda toplumumuzda
bir bilinç oluşmuş değil. Mesela Eğitim sitemimiz bazı dersler üzerine yoğunlaşırken bazı dersler
önemsizmiş gibi bir algı oluşturuldu ki bu hiç de doğru bir yaklaşım değil. Coğrafya dersleri, Fen
dersleri o kadar değersizleştirildi ki. İklim değişikliği, küresel ısınma afetler ve susuzluk gibi
hayatımızı doğrudan etkileyen konularda toplumsal bilin oluşmadı. Bu sorunların oluşmaması
oluştuysa çözümü için çabalamak devletten bireye hepimizin birincil görevleri arasındadır. Yerel ve
ulusal çapta sürdürülebilir doğa ile uyumlu çevre politikaları izlemek zorundayız, buna mecburuz.
Bizden sonraki nesillere daha yaşanılacak bir ülke bir bırakmak istiyorsak su israfını önlemeli,
orman tahribatının önüne geçilmeli, yanlış tarım politikalarından vazgeçmeli, fosil yakıt
kullanımının sınırlandırılarak çevreci enerji kaynakları kullanmalı, çevremizi koruyup kollamalıyız.