Gaziantep’in değerli köşe yazarları zaten yeterince ilimizin gündemini takip edip, yazıp çiziyorlar. Onların kaleminin üzerine bendeniz çokta mürekkep dökmek istemiyorum.Zaman zaman iltifat gördükleri değerde tarafsızlıktan sıyrılıp yağdanlığın kapağını çok açanlar olsa da geneli yare dokunmaktan, sorunları gündeme taşımaktan çekinmiyorlar.
Ama siz ne kadar çok yazıp çizseniz de görülen şu ki,tepkilere tepkisizlik bağımlılık yapmış olacak ki değişen çok şeyde yok gibi..yani dün ne isek yarında aynı olacağız..
Belediye başkanlarımızdan çok bahsetmeye gerek yok.Çünkü onlar seçim telaşından yeni çıktılar ve daha terleri soğumadan il başkanlıklarının belirlenmesinin peşinde olduklarından aldı ve babaları karşılarına gelse tanıyacak takatleri yok.Çok çalışmalılar çoook..
Trafik çilesini dillendirmeyen kalmadı ama ne dişe dokunan bir çözüm üretildi ne de halkı rahatlatacak ciddi yatırımlar.Hepsi sözde hepsi lafta kaldı..Sonrası da rafa kalkacak gibi.Dua edelimde bu karmaşa içinde yol çalışmaları falan başlamasın..Hepten perişan oluruz.
Küçük trafik canavarlarının sayısı da bu yaz son model arabalarıyla artış gösterdi.Küçük, bıyığı terlememiş playboyların sebebiyet verdiği kazalar, nedense babacıklarının hatırına üzeri yine kapatıldı. Ehliyetleri olmayan sübyancıkların “sen benim kimin oğlu olduğumu biliyor musun? ” beyanatı ehliyet yerine sayıldı. Trafik cezalarını ödemek ise yine havaalanı yolunda uçağa yetişmeye çalışırken mobeseye yakalanan vatandaşa düştü.
Suriyeli mülteciler ve sorunları ise artık gına getirdi ve tekrarlanan seçimlerdeki vekil adaylarının kullanabileceği bir malzemeden başka bir esprisi kalmadı.Ne bir çözüm bulunuldu ne de bir yaptırım uygulandı.Ucuz işçi, kumalık ve fuhuştaki artış, yollardaki dilenciler…sadece haber sıkıntısı çeken gazetelerin kurtarıcısı oldu.Olmaya da devam edecek gibi..
Tekrar “var ama yok” lu gizili bir seçim havasına girilmesiyle beraber, belediyeleri n yollar ve kaldırımlar için tekrar, “ boz-yap-göz boya” yaparlar endişesi, kış gelmeden zaten işeri düşük olan esnafı ve çilekeş vatandaşı kara kara düşündürmeye başladı..
Her ne kadar karizmatik oda başkanlarımız “büyümeden ve istikrardan” bahsederek bizleri mutlu edip iflas eden sanayici ve iş adamlarımızı görmezden gelseler de, ne yazık ki artan döviz kuru ve ülkedeki istikrarsızlık sonucu iflas eden işsiz kalan insanlarımızın durumu yine gündemi oluşturmaya devam edecek gibi..
Artan konut sayısına rağmen Türkiye’nin en pahalı emlak şehirlerinden birisi olan Gaziantep’imiz ,bu özelliğini istikrarla muhafaza ederek, İstanbul’un denize nazır şahane manzaralı dairelerine karşılık, komşu balkonuna nazır şap şahane manzaralı evlerine biçtiği bedelle, yine şampiyon yine şampiyon…
Kiralarımız ise memur kaçıran cinsten…Biz öyle ucuz bir şehir değiliz,olamayız da.Çünkü birileri bu işe başını ve rantlarını koymuş.Onları mahcup etmek olmaz.Ucuz ev arayan da başka şehre..
Bütün bu kadar karamsar tabloya rağmen tek güzel bir haber, imam maaşlarının altı bin lira olması.Belki paramız,pulumuz yok ama hiç değilse aldığı maaşın keyfiyle bize cenneti en güzel şekilde anlatacak,imanımızı doruklara çıkaracak nurlu imamlarımız var.
Anlayacağınız;Gaziantep şehrimizin bir yanı bahar bahçe iken bir yanı ise yangın yeri..
GÜNÜN SÖZÜ
Bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak istersen, nabzına değil onuruna bak, duruyorsa yaşıyordur...
Robin Sharma
TEBESSÜM
Başbakan Temel gazetecilere açıklıyor;
—Programımızı tamamlamak için dört yıl daha istiyoruz!
—Programınız nedir?
—Dört yıl daha görevde kalmak!
**
Kriz yüzünden işten çıkarılan bir akademisyen ile bir gazeteci yurt dışına çıkmışlar. Bir süre yiyip içip eğlenmişler.
Doğal olarak paraları çabucak tükenmiş. İş aramışlar ve bir çiftlikte hayvan pisliklerini ahırdan kürekle kazıyıp çöp römorkuna atma işi bulmuşlar. Bir süre çalışmışlar, başarılı olmuşlar, çiftlik kahyası da onları sevmiş ve hallerine acıyarak
"Size daha kolay bir iş vereceğim" diyerek onları yumurta paketleme işinde görevlendirmiş .
"Bunların irilerini ve iyilerini bu taraftaki kutulara, küçük ve kötülerini bu taraftaki kutuya koyacaksınız" demiş.
Fakat bizimkiler çok yavaş çıkmışlar, "Bu iyidir, değildir, küçüktür, büyüktür" tartışmaları ile işleri aksatmışlar.
Onları gözleyen kahya yanlarına gelmiş, "Siz Türkiye'de ne iş yapıyordunuz? " diye sormuş. Bizimkiler "Gazeteci" ve "Akademisyen" diye cevaplamışlar.
Kahya, "Belli belli, sizin Türk aydını olduğunuz belli" demiş.
"Çok iyi iftira atıyorsunuz ama iyi ve kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz! .."
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?