USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KADIN SORUNLARINDA SORUN KADIN MI?


17-09-2018

İnsanlığın varoluşundan beri hayatın döngüsü için, temel taşları oluşturan kadınlarımız.


Kimi zaman umudumuz, her zaman geleceğimiz, kuracağımız mutlu yarınların mimarları kadınlarımız. Bataklıkta narin bir gül, bazı fırtınalarda açmadan yitip giden goncalarımız. Nerede bir kadın varsa orada bir hikaye vardır, orada yüzyıllardır süregelen neden çözülemediği bir türlü anlaşılamayan ezilmişlik, ötekileşmişlik; yani kadın vardır.

Ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde kadın olmak hala çok zor ve meşakkatli. Dini, örfi, geleneksel toplumsal açıdan erkeğin üstün tutulduğu toplumlarda kadın olmak, hayatı başlı başına zorluklara sürükleyen bir durum. Tırmalayarak yaşam tutunmak, yükünü çekmek kadının varlığına yapışmış gibi. Buralarda kadın olmak zaten şanssızlık; aslında yaradılış olarak büyük şans olmasına rağmen.



Kadın olarak nasıl bir ailede, nasıl bir sosyal çevrede ve hangi ülkede dünyaya geldiğiniz çok önemli. Doğduğunuz koşullara göre en baştan mücadele alanınız belli. Hayata tüm insani koşulları hazırlanmış olarak gelmek ya da gelmemek bütün mesele burada başlıyor. Doğumdan hemen sonra cinsiyet dil, din, ırk ile kendisini ispata çalışma kavgası başlıyor. Yıllar geçtikçe kişisel olarak verilen kararların yanı sıra, hayatın getirdikleri ile, yolunuza çıkanların size şans veya mücadele yollarını açanlar. Bunu kabullenen kadınlarımız.



Kadının doğurganlık özelliğinin yanı sıra şefkatinin, merhametinin, duygusallığının, erkekten daha yoğun olması nedeniyle, duygularının daha baskın ortaya çıkmasıyla, kadın bu yönü ile artıya geçiyor. Kadının toplumdaki rolü ve gücü arttıkça, bir o kadar da tahammül edilmiyor, kadını yıpratma süreci devreye giriyor bu kez.
Duygusal üstünlüğüne akıl, muhakeme, el becerisi ve fedakarlığı ekleyen kadın, toplumsal hayatı ayakta tutan temel unsur olmasını zaten kendisi belirlemiş oluyor. Erkeğin de bu noktada içsel tahammülsüzlüğü ortaya çıkıyor.
Bilim ve teknolojinin, bilgi ile aklın hakim olduğu iki binli yıllara vardığımız süreçlerde neden hala kadın ezilerek, itilerek, küçümsenerek varlığını sürdürüyor. Bu konuda yıllardır tartışma ve sorgulama yapılıp, binlerce kitap yazılıyor. Yetersiz kalan kanunlar bir bir çıkarılırken neden istenilen ölçüde kadının yeri değişemiyor? Bu soruyu hala hepimiz soruyoruz. Çünkü erkeğin yüzyıllardır süregelen bilinçaltı ve üstü kadını kendinden öne çıkarmama, hatta üstün taraflarını kabul edememe gibi, gizli ya da açık duyguları var. İyileşemeyen gelişemeyen düşünce tarzı ve hala dünyayı erkeklerin etkin olarak yönetmesi ve bu gücü kaybetme endişesi kadının varlığını hak ettiği yere getirmiyor.



Bir başka ve en düşündürücü tarafı da şu ki; kadınların büyük çoğunluğu, bu ezilmeyi, sömürülmeyi ve sözde erkek üstünlüğünü içtenlikle kabul ediyor ya da öyle görünmeyi seçiyor. Kadını da erkeği de yetiştiren kadın bu konuda belirleyici rol üstleniyor. Annelerin oğullarını üstün cins olarak yetiştirmesi ile kadının en baştan kaybetmesine, eşitlikçi noktaya varamamasına yetiyor. Ülkemizde kadın ile erkeğin ‘’birey ve insan hakları açısından eşitliğine’’ inanmış bir kesimin verdikleri mücadelede bahsedilen ve daha birçok sebeple yetersiz kalıyor.



Tarih boyunca ve bugün pek çok sorunlarla karşı karşıya kalmış kadınların, sorunlarından günümüz modası diyebileceğim kısmına değinmek istiyorum.

Kadın yaklaşık otuz yıl önce ev kadını olup çocuk bakarken değişen hayat şartlarıyla iş hayatına aktif olarak katıldı. Çalışarak ekonomik özgürlüğünü kazanmak ve ailesine maddi katkıda bulunmak istedi. Eğitimli ya da eğitimsiz çalışan kadınların ne kadarı ekonomik özgürlüğünü kazandı?
Kayıtlara geçmeyecek kadar az oranda.
Kadın ağırlaşan hayat şartları ile çalıştığını da ailesine harcadı.



Çalışmak kadına yetmedi, iş hayatında başarılı olmak istiyordu, erkek egemen iş dünyasında kendini kanıtlamak istedi. Daha çok çalıştı başardı yükseldi. Ancak bu yetmedi iyi eş olmalıydı. Yoksa bunun ne anlamı vardı. İyi yemek yapmalıydı, evin düzenini sağlamalı, bakımlı kadın, modern eş olmalıydı. Kadın evinde, kadın işinde yani sadece uykunun dışında sürekli çalışıyordu. Niçin? Kendini özgür ve güçlü hissetmek için. Özgür müydü? Güçlü müydü?



Bunlar kadına yetmedi, anne olmalıydı, kariyerinin yanına eklemeliydi. Bilinçli bilgili anne olmanın gerekleri için okudu araştırdı. İyi anne olmak için daha çok koşturmalıydı. Çocuğun ruh ve beden sağlığı çok iyi olmalıydı. Kreşlere, sosyal aktivitelere yetişmeye çalıştı. Artık uykusu da ona ait değildi, hafta sonu da elbette. Kadın eşitlik için, (kendi olmak) kendini yaşamak için mi çalışıyordu? 
Eşit miydi ? Kadınlığını, birey olmayı yaşıyor muydu?



Çocuğun eğitim zamanı geldi, koştururken daha da fazla koşturmalıydı. Kurslar, özel dersler ve bunun takipleri ile aile büyüklerinin sorunları ve çözümü. Ne de olsa çalışan ve bilgi ve bilinci yükselmiş kadındı artık.

Çocuğun doğal beslenmesi gerekirdi, o önemli sorundu, her geçen gün katkılı maddelerle üretilen yiyecekler gelecek neslin sağlığı tehlikedeydi. Besinleri doğal ve hijyen olmalıydı. Evde hazırlamalıydı, araştırdı koşturdu ve doğal gıdaları evde üretmeye başladı. Bu arada çalışma başarısı, bakımlı kadın, başarılı anne özelliklerini yitirmemeliydi. Çocuğun giyimi ve evin ekonomik dengesi de ona aitti. Bunlar için var gücüyle çalışıyordu, üretiyordu kendisinin dışındaki her şey için. Kadın çalışıyordu, kadın yaşıyor muydu?

Değişen bu aile koşullarında, oysa erkek değişmeyen duruşuyla toplumda arzı endam ediyordu. Yine maça gidiyor, tv izliyor, çocukları göz ucuyla takip ediyor, evin hakimi, yine koca, yine son sözü söyleyendi.



Artık özgür, artık eşit, artık kadındı, bakımlı iyi eş, iyi ve bilinçli anne, başarılı iş kadını? 
Sahi kadın nerede kaldı?
Kadın sorunlarını kim çözdü?
Kadın sorununda da mı kadın sorun olarak kaldı?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?