Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere birçok uluslararası kuruluşun yaptığı değerlendirmelere göre gelecek yıllarda dünyayı bekleyen en büyük tehlikeler arasında iklim değişiklikleri, küresel ısınma, ekstrem doğa olayları, afetler, artan nüfus, susuzluk en başta gelmektedir. Bu yazımda tüm insanlığı ilgilendiren bu sorunlar üzerinde duracağım. Küresel iklim değişikliği ve küresel ısınma çağımızın en büyük problemleri arasında yer alıyor. Özellikle sanayi devrimi sonrası atmosfere salınan karbon miktarı hat safhaya ulaşmıştır. Karbon gazı güneşten gelen ışınların bir kısmının atmosfere ulaşmasını engelleyerek dünyamızın ısınmasına neden olmaktadır. Bu olaya sera etkisi denilmektedir. Bu gazların insan faaliyetleri sonucu atmosferdeki oranının artması daha fazla güneş ışınının tutulmasına neden olur ki, bu da sera etkisini artırıp küresel ısınmaya neden olmaktadır. Küresel ısınma ise buzulların erimesine, deniz seviyesinin yükselmesi, ani iklimsel değişiklikleri, tropikal fırtınaların şiddetinin artması, kuraklık ve çölleşmenin artması gibi küresel problemleri beraberinde getirecektir. Bu sorunlar sadece bir ülkeyi değil tüm insanlığı ilgilendiren uluslararası sorunlardır. Bu nedenle ülkelerin bu problemlerin çözümü için birlikte hareket etmesi elzemdir. Peki küresel ısınma ve iklim değişikliklerini önleyebilir miyiz? Belki bu biraz zor ama en azından etkisini azaltmak elimizde. Son 1 yıldır korona virüs sebebiyle insanların evlerine kapanması tüm dünyada hava kalitesinin hissedilir bir şekilde artmasına neden olmuştur. Fosil yakıtlardan oluşan kömür petrol doğalgaz gibi kaynakların kullanımın azaltılması, güneş, rüzgâr, su gibi alternatif enerji kaynaklarının kullanılması, elektrikli araçların sayısının artırılması, en önemlisi bu konuda ilkokuldan üniversiteye çocukluktan yaşlılığa kadar eğitimin şart olduğunu düşünüyorum.
Yukarıdaki tabloda geçmişten günümüze atmosferdeki karbon gazının değişimi gösterilmiştir.
Dünyayı ilgilendiren sorunlardan bir tanesi de afetlerdir. Depremler, sel ev taşkınlar, çığ, heyelan, tsunami, tropikal fırtınalar gibi jeolojik ve klimatolojik kökenli afetler her yıl dünyada binlerce can kaybına neden olmaktadır. Yakın zamanda (geçtiğimiz yıl) Türkiye önce Elazığ’da sonra İzmir’de 2 tane büyük deprem yaşamıştır bu depremlerde 150 ye yakın insanımız hayatını kaybetmiştir. Yine aynı yıl içerisinde Van’da çığ olayı, Bursa ve Rize de sel olayı yaşanmış ve can kayıplarımız olmuştur. Depremi tabi ki önleyemeyiz ama etkisini aldığımız tedbirlerle azaltabiliriz. Fay hatları üzerine yerleşilmemesi zemin sağlam olmayan yerlere bina yapılmaması, bu tedbirlerden sadece ikisi. Bu konuda en önemlisi deprem ülkesi olan Türkiye’de deprem bilincinin tam anlamıyla yerleşmemesidir. Sel ve taşkınlar ise önlenebilir afetler arsındadır, Dere kenarlarına yerleşme, betonlaşma, şehirlerde altyapının yetersiz olması, selin yıkıcı etkisini artırmaktadır. Afetler konusu Orta okullarda Sosyal Bilgiler dersinin içinde ya da liselerde Coğrafya derslerinin içinde birkaç sayfa ile geçiştirilecek bir konu değil. Belki afetler adında bir dersin okutulması müfredata konması en doğru olanıdır.
Aşırı nüfus artışı dünyayı gelecekte bekleyen en büyük tehlikelerden birisidir. Ünlü nüfus bilimci Thomas Malthus’un 1803 yılında ortaya attığı teoriye göre salgın hastalık ve benzeri kısıtlayıcı durumların yaşanmaması durumunda dünya nüfusu geometrik olarak 2,4,8,16,32…şeklinde artarken insanların yaşaması için gerekli olan besin maddelerindeki artış aritmetik şekilde 1,2,3,4,5,6 … şeklinde gerçekleşecektir. Bu fark sonucu dünyanın bazı yerlerinde gıdaya ulaşım zorlaşacak ve ölümler gerçekleşecektir. Tabi ki Malthus’un ortaya koyduğu bir teori katılırız veya katılmayız ama son yıllarda artış hızı yavaşlamakla birlikte dünya nüfusu 10 milyara doğru ilerlemektedir. Günümüzde dünyanın bazı yerlerinde gıdaya ulaşımda sorunların yaşanması kaynakların dengeli şekilde dağılmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bazı bölgelerde gıdaya ulaşımda büyük sıkıntılar yaşanırken bazı bölgelerde israfın fazlalığı günümüzün önemli sorunlarındandır.
Ormanlar dünyanın akciğerleri olarak bilinir havanın temizlenmesine yardım ederek havaya bol miktarda oksijen pompalarlar. Ancak artan nüfusla birlikte orman tahribatının da arttığına şahit olmaktayız ne yazık ki. Yakacak ihtiyacı, kâğıt ihtiyacı, mobilya ihtiyacı, Tarım arazileri açmak, yeni yerleşim yerleri oluşturmak ve buna benzer sebeplerden dolayı ormanlar tahrip edilmekte adeta ciğerlerimiz yanmaktadır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Erzurum’dan bir Sincap’ın hiç yere inmeden Antalya’ya kadar gittiğini yazmaktadır. Bu bir tasvirdir Evliya Çelebi tabi ki Sincap’ı Erzurum’dan Antalya’ya kadar takip etmemiştir. Ama Türkiye’nin şu an bulunduğu toprakların 16 ve 17. Yüzyıllarda büyük kısmının ormanla kaplı olduğu bilinmektedir. Maalesef ormanları biz yok ettik.
Yukarıdaki şekilde ülkemizde orman tahribatın boyutu gösterilmiştir.
Su kaynaklarının azalması günümüzün hayati öneme sahip problemleri arasında yer almaktadır. Tatlı su kaynaklarının tarımda kullanma suyu olarak, sanayide aşırı ve bilinçsiz kullanımı su kaynaklarının azalmasının en önemli insan kaynaklı nedenleri arasında yer alır. Besin ve su olmadan yaşayamayız bu nedenle su kaynaklarının dengeli kullanımı tüm bireylerin ortak sorumluluğudur.
Sonuç olarak mavi gezegenimizi ilgilendiren sorunlara baktığımızda en önemli problemlerin genelde insan kaynaklı olduğunu görüyoruz. Dünya gün geçtikçe daha yaşanamayacak bir haline geliyor ve bu durumu yaratan biz insanlarız. Havayı kirletiyoruz, su kaynaklarını kirletiyoruz, ormanları tahrip ediyoruz, Bilinçsiz avlanma ile bazı hayvan türlerinin nesillerinin yok olmasına neden oluyoruz, en önemlisi savaşlarla kendi neslimize zarar veriyoruz. Daha yaşanacak bir dünya için bireysel, yerel, bölgesel, ulusal, küresel çapta önlemler almaya mecburuz. Başka gezegenimiz yok ve mavi gezegenimiz hızla yok olmaya doğru gidiyor. Koruyalım kollayalım….