USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

"SOCIAPODIUM" Kendimizi İcat Ettiğimiz Yer

"SOCIAPODIUM" Kendimizi İcat Ettiğimiz Yer
29-01-2025

  Bir insan sabah 5’te kalkıp nasıl bu kadar mutlu olabilir? Sosyal medya bu konuda tam bir mucizeler diyarı. Karşımıza çıkan postlarda insanlar, sabahın köründe uyanıp güne muhteşem rutinlerle başlamış görünüyor. "5:30'da yoga, 6:00'da mindfulness, 6:30'da sağlıklı smoothie." Bu rutini paylaşan kişinin gerçekte alarmı üç kez erteleyip yataktan sürünerek kalktığını, sonra aceleyl kahve yaparken fincanı düşürdüğünü hayal etmek zor değil. Ama bu kaosun fotoğrafı çekilmiyor tabii. Çünkü sosyal medya, yalnızca estetik olarak düzenlenmiş hayatların yeri.

 

Hadi itiraf edelim: Kim sabahın 5’inde o smoothieleri gerçekten hazırlıyor? Çoğu insanın mutfakta “Bu blender neden çalışmıyor?” diye sinir krizi geçirip ekmek arası peynirle kahvaltıyı geçiştirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Ama sosyal medyada işler böyle yürümüyor. Orada her şey steril, ışık tam yerinde, kahvaltılar gurme şeflerden çıkmış gibi görünüyor. Kimse de “Bunu gerçekten her gün yapıyor musun?” diye sormuyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, yapmıyor. Ama o “ideal benlik” fikrini

 

satmak hoşumuza gidiyor.

 

Sahi yaa ! Bu "İDEAL" kime göre ideal bilmem ama kitaplar da nasibini alıyor bu ideallerden. Yanlış anlaşılmasın, okumak için olanlardan değil, dekor olanlardan söz ediyorum. Bir masanın üzerine konulmuş, yanına bir kahve bardağı yerleştirilmiş, üzerine de dikkatlice konmuş bir çift gözlük. Altta bir alıntı: "Zihni beslemek, ruhu iyileştirir." Kimse sormaz, o kitabın kapağı gerçekten açıldı mı? Belki de sadece ikinci el kitapçıdan alınmış, üzerindeki toz bile silinmemiştir. Ama paylaşım mükemmel: “Okuyan insan” imajı çizilmiş, zihnin derinlikleri estetik bir kareye sığdırılmış.

 

Ama işin gerçeği farklı. O kitap belki birkaç sayfa çevrildikten sonra bir kenara bırakıldı. Çünkü asıl hedef, kitabı okumaktan çok, onunla birlikte yaratılan entelektüel havayı paylaşmaktı. Belki o kahve fincanı bile gerçek değil; çünkü sahne kurulduktan sonra kahveyi içmeyi unuttular. Fincan soğudu, kitap kapandı, ışık söndü. Ama post orada, "kitap dostları" diye yorumlar almaya devam ediyor.

 

Yani sözün özü, Sosyal medya, herkesin

 

kendine bir maske seçip o maskeyi parlatmaya çalıştığı bir yer. Gerçekte kim olduğumuzdan çok, kim olmak istediğimizi göstermekle ilgileniyoruz. “Sabahın 5’inde uyanan disiplinli insan” ya da “Entelektüel birikimiyle çevresine ışık saçan kitap tutkunu” olmaya çalışıyoruz. Ama gerçek hayatta, alarmı susturup uyanmak için 5 dakika daha uyuyan ya da kitabın yarısına bile gelemeyen insanlarız. Ve aslında bunda hiçbir yanlış yok. Yanlış olan, olduğumuz kişiyi sevmemek ve bunun yerine sahte bir "ideal benlik" yaratmaya çalışmak. Belki de bu yüzden, sosyal medya hepimizi biraz yoruyor. Çünkü maskeleri taşımak gerçek bir hayat yaşamaktan daha zor. Belki şimdi o maskeyi çıkarmanın, sabahın köründeki gerçek kahvaltımızı ve yarım kalan kitabımızı paylaşmanın zamanı gelmiştir. Çünkü en samimi şey, en güzeli olmasa da gerçeğin ta kendisidir.

 

Bu noktada bir itiraf: Tüm bu yazıyı yazarken, aslında kendimi de eleştirdim. Ben de o sahte mutluluk tiyatrosunun bir oyuncusuyum. Belki o tatil pozunu çekip "Anın tadını çıkarıyorum" diye paylaşan kişi tam da benim. Kendime iğneyi batırıp başkasına çuvaldızı savurduğumun

 

farkındayım. Belki bu yazıyla hem kendime hem size bir şey anlatmaya çalışıyorum: Sahte alkışlara ihtiyacımız yok. Gerçek hayat, filtrelerden çok daha güzel, en azından dürüst..

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?