Öğrenci olmanın heyecanını sevinci, heyecanı ve de gururu vardı . Siyah önlükler,beyaz yakalar,tertemiz taranmış saçlar,özenle hazırlanmış ayakkabılar,evde misler gibi hazırlanmış beslenme çantaları,suluklar… hazırlıkların bile kendine has bir coşkusu vardı.
Eski dönemler de öğrenci olmakta bir ayrıcalıktı sanki. Anne babanın hayır duaları,komşuların güzel temennileri,esnafın verdiği ikramlıkla yollarda gururlu bir eda ile yürünür,”ANDIMIZ” boğazlar yırtılıncaya kadar şerefle okunur, göndere çekilen bayrağımız,İstiklal Marşı ve de Atatürk’ün büstünün önünden şeref yürüyüşü ile geçilerek sınıflara koş adım gidilirdi.
Eğitim sistemi bambaşkaydı. Müzik,resim, beden eğitimi,el işi gibi çocukların gelişimine en çok katkıyı sağlayan dersler önemleriydi birlikte vardı. Geçiştirilmez,boş geçmez aksine değer verilir ve yetenekli gençler küçük yaşlarda belirlenirdi.Edebiyat,Türkçe ve kompozisyon dersleri en önemli olanlarıydı.Dilbilgisi,güzel konuşma..ile gençler en doğru şekilde yetiştirilirdi.
Öğretmenler de bir başkaydı.Disiplinli ama bir o kadar da anaç,sevecen,anne baba,eğitimci,rehber..her gençte olumlu izler bırakan en değerlilerdendi.Hem korkulan hem de ölesiye sevilen ama asla saygıda kusur edilmeyen rehberlerdi. Öğretmen kutsaldı ana gibi, öğretmen kutsaldı baba gibi…
Velilerde bir başkaydı.Çocuklarını eğitir,terbiye edep öğretir,topluma ve okula hazır bir şekilde hazırlarlardı.Küçüklere sevgi,büyüklere saygı erdemdi,altından değerliydi.
İdareciler de bir başkaydı. Disiplin mekanizması denilen ama genelde çok az uygulanan bir sistem vardı.Oda gerçek anlamda uygunsuz olan çocuklar için uygulanır,diğerlerine de emsal olur ve topluma tekrar kazanmak gözetilirdi.Öğretmenlere sahip çıkılır,öğrencilere kol kanat gerilirdi.
Milli eğitim tamamen bambaşkaydı. O yıllarda özel okulların sayısı bir elin on parmağını geçmeyecek kadar azdı ve cazibeleri de yoktu.Hatta o dönemlerde “bakan özel okul sahibiymiş” denilse insanlar küçük dillerini yutardı. Milletvekilinin de çocuğu,memurun da işçinin de çocuğu hepsi aynı sıraları paylaşırlardı. Eğitimde gerçek anlamda eşitlik vardı.Kimse kimseden üstün görülmez,tek üstünlük çalışkanlıkla olurdu.Şunun sendikası,bunun sendikası diye bir ayrıştırmayla öğretmenler baskı altına alınmazdı.Sınavlar da çalma,çırpma,hilenin lafı dahi edilemez,en büyük günahlardan olan kul hakkı yenilmezdi. İdareciler deneyimli,prensipli olanlardan seçilir,torpil gözetilmeksizin gerçek ehillerine verilir,onların başarıları da ödüllendirilirdi.
Eskiden eğitim en temel taşını okumak oluştururdu.En değerli hediye kitap olurdu ve de önemi vardı.Kütüphaneler vardı, şimdiki gibi buluşma yerleri olmayan, gerçek anlamda okumak için oluşturulmuş kütüphaneler.Öğrenciler arasında en çok kitap okuma yarışı yapılır, birinci olana en cazip olan bisikletle ödüllendirilirdi.
O yıllarda gençler okurdu.
Öğretmenler okurdu.
İnsanlar okurdu.
GÜNÜN SÖZÜ
En önemli ve feyizli görevlerimiz, milli eğitim işleridir. Milli eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu suretler olur.
Atatürk
TEBESSÜM
Küçük Abraham yedi yaşında Yahudi İmam Hatip Okulu’na gitmeye başlamış.
Akşam eve dönünce “Anne bugün Musa Peygamber’i öğrendik” demiş
“Anlat bakalım” demiş annesi “Musa Peygamber bir Mossad ajanıydı.
Gördüğü eğitim sayesinde Mısır firavununun sarayına kimseye çaktırmadan girdi. Esir alınmış Yahudileri Kızıldeniz’in kenarına kadar kaçırmayı başardı. Denizi geçmek için bütün Yahudilere emir vererek yüzen köprüler kurdurdu ve Yahudiler Kızıldeniz’in doğusuna geçmeye başladılar. Tam geçerlerken bunları orduları ve zırhlı birlikleri ile takip eden General Firavun yetişti Musa Peygamber cep telefonuyla Mossad’a haber verdi. Mossad İsrail hava kuvvetlerine bildirince hemen F-16’larla Fantom uçakları köprüye varan Mısır ordusunu ve tankları bombalamaya başladılar, köprünün yarısına kadar gelmiş Mısır ordusu ve general Firavun denize düşerek boğuldular ve Yahudiler selametle karşı sahile geçtiler.”
Annesi dehşet içinde sormuş
“Abraham, haham hocan cidden böyle mi anlattı?”
“Anne tam olarak böyle anlatmadı, ama herifin anlattığının aynısını sana söylesem hepten inanmayacaksın!”
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?