USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

SAFİYE NASIL KURTULUR

23-07-2018

Ülkede ne zaman bir aşırılık yaşansa, bir sapkınlık bir cehalet ile karşılaşsak bizim vicdanımız sızlıyor ama öğretmenler ağlıyor.
İşte o öğretmen arkadaşlardan biri olan Elçin öğretmen geçen şöyle demişti:
“Safiye, Türkiye’de değil de Finlandiya'da yaşasaydı Safiye'den önce öğretmenleri sorguya çekilirdi; bu zihniyette bir insan nasıl yetiştirdiniz diye. Belli ki ne dününü, ne bugününü biliyor. Hiç okumamış, araştırmamış. Bildikleri, duyduklarının ötesine geçememiş. Tarih dersinde ne duymuş bu çocuk, ülkeyi kimin kurtardığı söylenmiş? Safiye'ye kızıyoruz da, Safiyeleri de yan sıralarda oturan Asiyeleri de biz yarattık. Peki nerede yarattık? Hangi okullarda yarattık?”

25 Haziran günü bir öğretmen arkadaşım aradı, telefonda seçim sonuçlarını konuşuyoruz, gençlerin çocuklarımızın halini konuşuyoruz, "bu çocukları biz yetiştirdik" diyerek hüngür hüngür ağladı. İnsanın duygulanmaması elde değil.
Gözümün önüne bir böyle Atatürkçü, aydın, dürüst, vicdanlı, yarınlardan, çocuklardan endişe edip hüngür hüngür ağlayan eğitim öğretimci arkadaşlar geliyor,
bir de "Rus uçağını düşürdük" denildiğinde ayağa kalkıp alkışlayan eğitimci-öğretimciler geliyor.
Bu kez ben ağlıyorum.

Çünkü gerçekten zor iş.
Her mahallede bir sosyal tesis, her sosyal tesiste "kreş" adı altında bir ana sınıfı var. Bu sınıflara eğitime giden çocuklar eve geldiklerinde "günahım yokken ölmek istiyorum" diyor. Henüz 5-6 yaşındaki çocuk, yaşamak değil ölmek istiyorum diyor. Şehit olmak istiyorum diyor. Günahkar olduğunu düşünüyor.
Bu çocuk kısmı, bir de gençlik kısmı var ki, akıllara zarar. Her şeyi bildiğini sanan ama hiçbir şey bilmeyen, daha ne istediğinin ne olmak istediğinin bile farkında olmayan, bilmeyen bir gençlik.
Bir de bunların cemaatlerin eline düştüğünü düşünün.
Adımlarını atar atmaz, çok doğru bir yere geldikleri, kurtuldukları söyleniyor. Bu huzur verildikten sonra sıra anne babalarına geliyor.

“Anne ve babalarınız cahildir, onları hesaba almayın, onlar dini sizden iyi bilmiyorlar, bizden iyi bilmiyorlar, bizim dediğimizin aksine bir şey söylerlerse susun, çok itiraz ederlerse, karşı çıkın. Siz iyi bir Müslüman olup o günahkarları da beraberinizde cennete götürün, onların amel defterleri siz ölünceye kadar açıktır”

Bu daha birinci ders…

Genç, cemaat dersinden çıktıktan sonra, okuldaki öğretmeninden tut, anne babasına kadar herkesin cahil cühela olduğuna inanıyor.
Herkes cahil, bir alim var, o da kendisi.

Sonra ikinci hayat dersi geliyor. Okuyup ne yapacaksın? Okuyanların hepsi de bir iş adamının elinin altında çalışmıyor mu?

Kendini herkesten akıllı ve bilgili sanan Safiyeler, günün birinde de bu kafayla çok zengin olacağı düşüncesiyle başlıyor verip veriştirmeye…

Şimdi bu Safiyeler yetmemiş gibi, biraz da komşu ülkelerden "yetiştirilmiş yobaz"lar ithal edilip el bebek gül bebek bakmaya başladık
.
"Kandırılmaya" ya da "inanmaya" hazır bir yapının üstesinden eğitimle öğretimle gelebilmek, mücadelenin en zor ve imkansız denilebilecek kısmı.

Ben Atatürk ilkelerine bağlı, yarınlardan umutlu tüm öğretmen arkadaşlara kolaylıklar, başarılar ve bol sabırlar diliyorum..
Ayrıca, yalamalık yapmayıp, yağdanlık olmayan, basın meslek ve ahlak ilkelerine uymayı yaşam biçimi haline getirmiş olan tüm gazeteci arkadaşlarımın da Basın Dayanışma Gününü kutluyorum.
Mutlu, huzurlu, umutlu günler hepimizin olsun.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?