Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli seçimlerine artık çok az bir süre kaldı. Erdoğan mı,
Kılıçdaroğlu mu, İnce mi yoksa Oğan mı kazanacak? Halk 14 mayısta nihai kararını verecek. Seçimden sonra
kim kazanırsa kazansın sağlıktan, eğitime, ekonomiden, sosyal hayata her alanda köklü değişimlerin olacağı
kesin. Eğitim sitemi de değişimin olacağı alanların başında geliyor. Gelecek yıl 2012 yılında getirilen 4+4+4
eğitim sisteminin ilk mezunları YKS sınavına girecekler tabi adı YKS olarak kalırsa. Gelecek yıl sınava giren
aday sayısının yaklaşık 1 milyon artacağı düşünülmekte bu durumun olası etkileri karşısında Yüksek Öğretim
Kurulu geçtiğimiz yıl YKS’ deki baraj uygulamasını kaldırmıştı. Söylenmese de bunun yapılmasının amacının
boş kontenjanların doldurulması ile 2023 ve 2024 yıllarında sınava girecek öğrenci sayısının bir nebze olsun
eritilmesiydi. Yani üniversitelerin kalitesi, öğrencilerin başarısı dikkate alınmadan yapılan yanlış popülist bir
karadı YÖK’ün aldığı karar. Cumhurbaşkanı değişse de değişmese de seçim sonrasına en büyük
reformlardan biri eğitimde gerçekleşecek. Cumhurbaşkanlığının el değiştirmesi durumunda
üniversitelerde de değişimler olacaktır. YÖK Başkanının anında görevine son verileceği kesin. Bu süreçte
muhtemelen, YÖK’te ki daire başkanları ve ÖSYM başkanının da görevine son verilecektir. Üniversite
rektörleri cumhurbaşkanı tarafından atandığı için onlarında yerine yeni rektörler gelecektir. Tabi bu
söylediklerimi Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi durumunda yapılacak olası gelişmeler. Gelelim Millî Eğitim
Bakanlığında yaşanacaklara. Seçimin Kılıçdaroğlu tarafından kazanılmasından sonra muhtemelen il milli
eğitim müdürlerinin kahir ekseriyeti Bakan tarafından görevden alınarak yerine yenileri atanacak.
Burada önemli olan aslında rektör veya millî eğitim müdürlerinin değişmesi değil eğitim sisteminde
kartopu gibi büyüyen sorunların giderilmesinde nasıl bir yol izleneceği. Biz artık deneme tahtası gibi her
gelen bakanın eğitim siteminde değişiklikler yapmasından, eğitim sistemimizin ana sorunlarına
odaklanmadan günü kurtaran gerçeklikten uzak popülist yaklaşımlardan usandık. Kim seçilirse seçilsin
eğitimi görmezden gelemez diğer sektörlerin gerisine atamaz.
Haziranda milyonlarca üniversite adayı YKS sınavında girecek hayallerindeki bölümü kazanmak için.
Ama üniversite mezunu olmak ta yetmiyor artık. Hatta bazı bölümlerde 4 yıl okumak zaman kaybı gibi
geliyor. Üniversitelerimizin hali maalesef ortada. Bir zamanlar üniversite sayısı çok azdı, kazanmak çok
zordu hatta Matematik bölümü Tıp fakültesi ile yarışıyordu. Günümüzde durum ne biliyor musunuz? 0,5
Matematik neti yapan bir öğrenci üniversiteye girebiliyor hem de bir zamanlar tıp ile yarışan matematik
bölümüne. Size soruyorum değerli okurlarım matematik yapmadan mühendislik fakültesinde okunabilir mi.
Hadi bir şekilde okulu bitirdi diyelim matematik bilmeyen analitik düşünmeyen mühendis mi olur mimar mı
olur, 0,5 matematik neti ile matematik bölümü kazanan bir öğrenci nasıl geleceğin teminatı öğrencilere
matematik öğretecek çok merak ediyorum. Her ile açılan üniversiteler, bazı bölümlerin değersizleştirilmesi,
mezunların iş bulamama sorunu, liselerde müfredatın yetersizliği, özel sektördeki öğretmenlerin içler acısı
durumu, eğitimde liyakatin ortadan kalkması işlerin çoğunlukla ahbap çavuş ilişkisi şeklinde dönmesi ve
daha niceleri. Nereden bakarsanız eğitim sistemimiz tutarsızlıklarla dolu. Artık düşük netlerle üniversiteye
giren işsizler ordusu ile karşılaşmaya hazırlıklı olmalıyız. Bir matematik neti ile matematik bölümüne, hiç
fizik bilmeden mühendislik bölümüne giden bir öğrenciden nasıl öğretmen olacak nasıl mühendis olacak
ben merak ediyorum. YÖK sınav sistemi ile uğraşacağına üniversitelerimizde nasıl daha kaliteli eğitim verilir,
dünyanın önemli üniversiteleri arasına neden ülkemizden hiçbir üniversite giremiyor? Üniversitelerimiz
Bunlara kafa yormalıdır. Çocuklarımızı düşük profilli öğretmenlere, yaşadığımız binaları yapan mühendis ve
mimarlara canımızı nasıl güveneceğiz takdir sizlerin. Nicelikten çok nitelik önemliyken maalesef bizim
kurumlarımız niteliği değil niceliği ön plana almışlardır. 2000 yılında 77 olan üniversite sayısı günümüzde
200’e çıkmıştır. Yeni üniversiteler tabi ki açılasın ama bununla birlikte yeni iş sahaları da açılsın. Mezunlar
kendi mesleklerini icra etsinler öğretmenlik mezunu gidip pazarda limon satmasın, mühendislik mezunu
zincir marketlerde çalışmasın herkes kendi mesleğini yapsın.
Sözün özü seçimden sonra kim başa gelirse gelsin eğitim sistemimizdeki sorunların ivedilikle
çözülmesi için kararlar alınmalı eğitimde liyakat ön plana çıkarılmalı. Unutulmamalıdır ki başımıza ne
geldiyse cehaletten geldi kurtuluşumuz eğitimde…
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?