Her kanalda konuşan, ahkam kesen tarihçilerimiz, kendi dünya görüşlerine göre tarihi gerçeklerimizi yorumlaya dursun, Ermeniler de doğuda yaşanan karışıklıkları fırsat bilerek Türkiye Cumhuriyeti ne son darbeye hazırlanıyorlar.
Yıllardır olmayan bir soykırım masalını artık neredeyse tüm dünya kabullenmeye başladı. Hatta beklide tarihinde ilk defa bir Papa göreve geldiği ilk gün bu soykırıma vurgu yaptı. Avrupa ve Amerika zaten bizi itibarsızlaştırmak için her fırsatı keklik bilirken ve Türk olduğunu iddia eden sözde bir yazara “Biz soykırım yaptık” dedi diye Nobel vermesi de bunun bir sonucudur.
Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması…
Sözde açılım adı altında Güneydoğumuz karıştırılıyorken Ermeniler de bizden tazminat almaya hazırlanıyorlar. Öyle zannedildiği gibi parayla da olmayacak bu tazminat.Toprak olacak.Vatan toprağı.
Birinci Dünya Savaşı’nda Ingilizler’e, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır’ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı’na hapsedildi.
Kampın tam adı, ‘Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı’ idi. Bu kampta, 1918’de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen’in 48. Alayı’na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu.
12Haziran 1920’ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.
Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi…
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, Ingilizler’in işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.
Çözüm toplu katliamdı…
Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez İngilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü ” gözler yanmıştı”…
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM’de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır’da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için TBMM’nin teşebbüse geçmesini istediler.
Tabii ki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işi de unutuldu gitti.
Ama onlar unutmuyorlar…
Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması…
GÜNÜN SÖZÜ
Demokrasi halkın,halk tarafından,halk için sopalanmasıdır.
O.WİLDE
TEBESSÜM
Arslan, kurt ve tilki ava çıkarlar. Bir geyik, bir koyun ve bir de horoz avlarlar.Arslan, kurda:
– “Şimdi bunları adaletle paylaştırıp sohbetimize tat ver” der.Kurt:
– “Ey cihân şahı, avcıların sultanı!.. Bundan kolay ne vardır… Geyik sizin, koyun benim, horoz da şu zavallı tilkinindir”.
Arslan, gök gürlemesini andıran bir sesle kükrer. Kurdu, kan revan içinde yere serer. Tilkiye dönüp:
– “Tez sen paylaştır” der.Tilki:
– “Ey yiğitler ülkesinin tek hükümdarı!.. Koyun sabah kahvaltınız, geyik öğle yemeğiniz, horoz ise sultanıma çerezdir. Arslan:
– “Aferin sana bu adaletli taksimi kimden öğrendin?”
Tilki:
– “Şu yerde yatan kurt kardeşten öğrendim.”