Gaziantep ‘de medeniyet deyince aşırı geniş daireler,lüks araçlar,etiketli meslekler…kısaca maddi değeri yüksek yaşama dair göstergeler akla geliyor.Ama 5+1 dairede oturup ta komşunun tepesine balkon yıkamalar,halı silkmeler,gürültü yapmalar,bina kapılarının tekmelenmesi….bunlar hak olarak görülüp medeniyet anlayışlarının hiçbir tarafında yer almıyor.
Kimse kusura bakmasın.Bunlar şehrin genel doğruları.Öyle ki birkaç sene önce bir arkadaşımın ricası ile yazdığım yazının üstüne tek değişen balgamın üzerine farklı sıvıların eklenmesi.
İşte beş yıl önce yazdığım yazım;
Yakın bir arkadaşım benden ilginç ve bana göre de komik bir ricada bulundu. 14 daireli apartmanlarında ikamet eden komşularının tamamı üniversite mezunu ve kariyerli iş sahibi insanlarmış. Ama uzun bir süredir asansörlerinde görülen bir “balgam vakası” gerginliğe yol açmış. Herkesin birbirini suçladığı bu faili meçhul olayda, yönetici ve bina görevlisi, her ne kadar olayın failini bulmaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlar.Bu yüksek eğitim! ve kariyer sahibi komşulara tek tek sormanın etik olmayacağını, ciddi bir gerginliğe yol açacağını düşünerekten, çareyi uygun bir dille bir yazı asmakta bulmuşlar.
Kendi yazdıkları yazıyı gören bina sakinleri “Bu bize bir hakarettir” diye kıyametleri koparınca, üslupta hata yaptıklarını düşünerek; kimseyi kırmadan, yareye dokunmadan kibarca, nazikçe bir yazı nasıl yazabiliriz? Diyerek işin içinden çıkamayıp benden rica da bulundular.
Bu tür çirkin konularda Neyzen Tevfik olmayı yeğleyen bendeniz, bu hassas ricayı kıramayarak “Asansöre balgam atmayınız “ı edebileştirdim. Ama yazarken de bir o kadar eğlendim. Buyurunuz:
ZAT-I ŞAHANE APARTMAN SAKİNLERİMİZ!
Sizlerle uzun zamandır komşuluk yapmanın verdiği keyfi gururuyla, öncelikle işlerinizde başarılar ve mutluluklar diliyorum.
Yöneticiliğim sırasında, yürüttüğüm bu meşakkatli görevimde, şahsıma göstermiş olduğunuz takdir ve teşekkürlerinizi her daim gururla taşımaktayım.
Sizlerinde bildiği gibi, binamın çoğunluğu çok değerli hekimlerimizden oluşmaktadır. Onların daha da iyi bildikleri gibi, alkol ve sigara ne yazık ki insan vücudunda önlenemez tahribatlar yapmaktadır. Nasıl ki, hem kesemize hem de akciğerlerimize zarar veren bu zararlı alışkanlıklar, zaman zaman istenilmeyen, irademiz dışında gelişen bir takım rahatsızlık verici sonuçlar da doğurmaktadır.
Yine siz hekim komşularımızın daha da iyi bildiği bu zararlı,kötü alışkanlıklar bazı zamanlarda bünyede balgam oluşturmakta ve bu balgamında bir şekilde dışarıya atılması gerekmektedir .Ama sizlerde takdir edersiniz ki bunun yeri “asansörümüzün içi “ kesinlikle değildir.Küçük ve savunmasız yavrularımızın bizlerden daha çok asansörü kullandıkları ve bu zararlı,tiksindirici atık yüzünden bir takım bulaşıcı hastalılarla da karşı karşıya kalabilecekleri düşünülecek olunduğunda, yönetim olarak bu rahatsızlığı olanlardan ricamız, bundan sonra balgamlarınızı yere, aynaya,kapıya doğru değil ,bina görevlimizin bugünden itibaren asansör içinde sürekli bulunduracağı poşetlere atmanızdır.
Gösterdiğiniz anlayış ve sabır için siz değerli apartman sakinlerimize teşekkür eder, sağlıklı ve başarılı günler dilerim.Kalın sağlıcakla..
NOT: Alkol ve sigaran dolayı rahatsızlıkları olanlar “4” nolu dairemizde, Göğüs Hasalıkları Uzmanı komşumuzdan yardım alabilirler..
TEMİZ BİR TOPLUM İÇİN HAYDİ TÜRKİYE EL ELE..
**
Dünya yine aynı dünya
Sade , adamlık el değiştirdi..
Makam, para iktidar eyleyince
Terbiye, edep terki viran eyledi..
MERVE-CE…
GÜNÜN SÖZÜ
Karakter bir ağaç gibidir ve şöhrette onun gölgesidir.Gölge olduğunu düşündüğümüzdür.Ağaç ise gerçeğin kendisidir.
TEBESSÜM
Film ekibi, ıssız çölün kızgın güneşi altında çekim yapmaktadır. Zor şartlar altında çalışırlarken, ihtiyar bir Kızılderili sete doğru yaklaşır ve yönetmenin yanına giderek şöyle der,”Yağmur… Yarın!..” Şaşıran yönetmen, ertesi gün yağan yağmuru hayretle izler. Bu sırada ihtiyar Kızılderili yine gelir, “Fırtına… Yarın!..” der ve aniden uzaklaşır. Gerçekten de müthiş bir fırtına çıkar ve çölü birbirine katar.
Yönetmen emreder, “Çabuk bana o Kızılderili’yi getirin! İstediği parayı verin. O olmazsa biz bu filmi bitiremeyiz!..” Adamlar, Kızılderili’yi bulur ancak yaşlı Apaçi bir türlü razı olmaz. En sonunda teklif edilen bir milyon doları reddedemez ve adamlarla birlikte kampa gelir. 1 ay boyunca, ihtiyar Kızılderili’nin söylediği her şey tutar, yağmur der yağmur, çöl fırtınası der, fırtına, kavurucu sıcak der, kavurucu sıcak… Yönetmen gayet memnun mesut durumda filmi çekmeye devam eder. Derken bir gün yaşlı Kızılderili susar ve hiçbir şey söylemez. Yönetmen, “Nasıl olsa geçer…” diye düşünerek bekler. 1 gün, 2 gün, 1 hafta, 1 ay derken yönetmenin sabrı taşar ve Kızılderili’yi bir kenara çekerek öfkeyle sorar, “Bana bak! Sana bu iş için dünyanın parasını ödedim! Bir an önce marifetlerini göstermeye başlamazsan seni buradan atacağım!..” Kızılderili omuzlarını silker, “Radyo… Kırıldı!..”
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?