Bugün bir haber vardı, Amerikan film klasiklerinin en meşhurlarından “Rüzgâr Gibi Geçti” filmi HBO Max internetten yayın platformunun listesinden çıkarıldı. 1939 tarihli ABD kuzey-güney savaşının anlatıldığı film, ırkçı olmakla suçlanıyor. Asıl trajikomik olan ise geçtiğimiz günlerde zenci bir vatandaş gözgöre göre bir polis memuru tarafından öldürülürken ırkçılık yok.. Söz konusu film, o dönemin ABD’sini yansıtıyor. Asıl trajikomik olan ise o zaman olanın bugün aynı şekilde devam ediyor oluşu… Asıl kınanması gereken bu iken intikam bir film üzerinden alınmış oluyor herhalde..
Ayrımcılığın birçok örneğini çalışma hayatında da görmek mümkün. Kendinden olmayanı “tu kaka” ilan eden zihniyetler, kendisinden olanı kısa zamanda göklere çıkartıyor. Bu siyasi hayatta, askeri hayatta ve tabi akademik hayatta da böyle… Zaman içinde neyin önemli neyinse önemsiz olduğu konusunda ise dengeler sürekli değişiyor. İnsan kime göre ve neye göre sorusunu sormadan edemiyor. Bu da konjonktüre göre gündemi belirleyen şey olmuş oluyor.
Bugünkü yeni normal, ekonomi yönetimi açısından istihdam kalkanı konusunu gündeme getiriyor. “Destek” paketi kavramı popüler. Ancak bir kesim kadın, genç ve engellilerin ön plana alınmasını savunurken bir kesim de hanehalkını geçindiren orta yaş erkek çalışanın desteklenmesi gerektiğini savunuyor. Sonuçta desteklenmesine karar verilen yapı bir şekilde destekleniyor.
Pandemi günleri gerek çalışan aktif, gerekse çalışmayan herkesi bir biçimde etkiledi. Şimdi ise adapteye olmaya çalıştığımız yeni normalde iyileşme süreci toplumcak umarız ki hepimizi bekliyor. Bu çerçevede hükümetin açıkladığı istihdam kalkanı paketi çalışan kesimin ve çalışma hayatına girmeye çalışanları kollama amacı taşıdığını gösteriyor. Bu kapsamda işten çıkarma yasağının 3 ay daha uzatılacağı, ücretsiz izne çıkarılanlara aylık 1117 lira ödeme desteğinin devam edeceği şeklinde önlemler devam ettiriliyor. Yanısıra kısa çalışmanın devam ettiği işyerinde tam zamanlı çalışmaya dönen işçi için işverene 3 ay prim desteği devam edecek. Gençlerin, kadın ve engellilerin istihdam edilebilirliğinin arttırılmasını hedefleyen projeler yanısıra çalışma hayatı içinde kurumların sorunlarına çözüm aramaya çalışırken çalışanların tamamını kapsayıcı bir şekilde sorunlarına çözüm aranması ve ve böylelikle sürdürülebilirliğin sağlanması kadar güzel şey yok. Bu konuyu biraz açalım; Gaziantep Organize Sanayisinde istihdamın yapısına bakıldığında mezun mühendislik gençliğinin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (iibf) mezunlarına göre daha fazla şansa sahip olduğu görülüyor. Oysa mezun olana kadar iktisat, işletme lojistik olsun bu öğrenciler kendi alanları ve farklı branşlardan birçok ders alıyor olmalarına rağmen istihdam edilme şansları daha düşük oluyor. Teknik kademelerde ise ara eleman açığı olduğu biliniyor. Örneğin tekstil sektöründe, bobinaj makine ara elemanı, elektrik teknikeri vb eleman açığı olduğu ifade ediliyor. Bunun yanısıra İş-Kur’un iş başı eğitimleri ile işe giren elemanların işteki sürdürülebilirliği hiç sorgulanmıyor.
Sahadaki bir başka sorun ise iibf mezunlarının sanayide ağırlıklı olarak mali işlerde istihdam edilmesi ve devir oranının çok yüksek olması oysa bu gençler daha farklı alanlarda da istihdam edilebilirler. Mali müşavirler ise bilgisayarlı muhasebe uygulamaları alanında yine kendileri gibi mali müşavir olan eğitmenlerden ders alan gençleri istihdam etmek istiyorlar. Zira görülen o ki yüksek teknolojili ürün ihracatında gerilerde olduğumuz bilinen bir gerçek . Ancak pandemi dönemi gösterdi ki; teknolojiyi ve dijital ekonomiyi iyi kullanabilen yapıların daha hızlı koşuyor olacak. Bu nedenle Google, facebook ve bazı firmalar sonbahara kadar evden çalışma şeklinde devam edeceklerini açıkladılar. Her özel sektör firması böyle bir yükü kaldırabilir mi?
***
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?