Birleşmiş milletler tarafından yayımlanan rapora göre dünyada en fazla mülteciyi misafir eden ülke Türkiye. Afganlı, İranlı ve çeşitli devletlerden mülteci kabul etsek ve her ne kadar adına geçici sığınmacı desek te en fazla mülteci tahmin edebileceğiniz gibi Suriye’den gelmekte. Suriye’de 2011 yılı baharında başlayan ve hâlâ devam eden iç karışıklıklar, insanlığı yürek burkan bir manzarayla karşı karşıya getirmesinin yanında ülkemiz açısından bir güvenlik sorunu halini almıştır. O günden bu yana Türkiye'ye uluslararası koruma bulmak amacıyla sayıları her geçen gün artan Suriye vatandaşı gelmekte ve ülkemiz bu kişilere “geçici koruma” sağlamaktadır. İnsan hakları ihlallerinde 2012 ve sonrasında ortaya çıkan hızlı artış, insani yardım ihtiyaçlarında dramatik artışları da beraberinde getirmiştir. Suriye ile güçlü tarihî, kültürel ve komşuluk bağları olan Türkiye iç karışıklıkların başlamasından bu yana bu durumdan etkilenen Suriye vatandaşları için “açık kapı” politikası izlemiştir
Türkiye, Suriye’de iç karışıklıkların yaşandığı 2011 yılından bu yana 10 şehirde kurulan otuza yakın geçici barınma merkezinde yaklaşık 300.000 Suriyeli yaşamaktadır. Bu merkezlerin dışındaki yaklaşık 4,5 milyon Suriyeli topraklarımızda yaşamaktadır. Türkiye tarafından bu insanlara sağlık, eğitim ve gıda yardımı sağlanmaktadır. Suriyelilerin çoğu Suriye-Türkiye sınırına yakın olan bölgelerden ülkemize gelmektedir. Gelen Suriyelilerin %10'u, Türkiye'nin güney ve güneydoğusundaki on kentte bulunan 26 geçici barınma merkezine yaşamaktadır. Kalan %90'ı ise bu on kent dâhil olmak üzere geçici barınma merkezleri dışındaki çeşitli kentlere yerleşmiştir. Suriyelinin bulunmadığı ilimiz yok gibidir. Kamplarda, okul öncesi de dâhil olmak üzere, okul çağındaki tüm çocuklar için eğitim hizmetleri mevcuttur ve Türk vatandaşlarına verilen standartta sağlık hizmetleri verilmektedir. Sınıra yakın bu bölgelerde oluşan otorite boşluğu bazı terör örgütlerinin buralarda yoğunlaşması ülkemiz için güvenlik riski oluşturmaktadır. Bu durumun önüne geçmek için kahraman Türk askeri Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı operasyonları ile bölgede kurulmak istenilen kukla oluşumların önüne geçmiştir. Suriye adeta büyük devletlerin doğrudan olmasa da vekâlet savaşları yaptığı bir yer haline gelmiştir. Rusya, ABD, Fransa, bu bölgedeyken sınırımızın dibindeki yerde Türkiye’nin olmaması düşünülemez. Peki Türkiye’nin uyguladığı açık kapı politikası ne kadar doğru? Türkiye’de yaşayan ve sayıları 4 milyonu aşan Suriye vatandaşları tekrar ülkelerine gönderilecek mi? Eğer gönderilecekse bu nasıl yapılacak? Gönderilmeyip ülkemizde kalmaya devam edeceklerse entegrasyonları nasıl sağlanacak? İki ülke de Müslüman olsa da Arap kültürü ile Türk kültürü arasında farklılıklarımızda fazla. Yıllar sonra özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesindeki şehirlerimizde demografik yaşının değişeceği aşikâr. Hatta şu an Kilis’te yaşayan Suriyelilerin nüfusu Türk nüfusundan daha fazla. Hatta geçen hafta Suriye meclisinde Hatay’ın Türkiye’den alınacağı gibi hadsiz bir açıklama yapıldı. Muhtemelen Hatay’da yaşayan Suriyelilerin fazla olması Suriye’yi böyle hadsiz bir açıklama yapmak için cesaretlendirmiştir. Bu konularda ne tür önlemler alındı ya da alınacak? Bu sorulara cevap almak her Türk vatandaşının hakkı.
Sonuç olarak Türkiye, tarihî misyonu gereği Suriye’de yaşanan bu insanlık dışı muamelelere kayıtsız kalmamış, gerek sınırları içerisindeki geçici barınma merkezlerinde ve çeşitli illerde gerekse Suriye sınırları içerisindeki geçici barınma merkezlerinde ve çeşitli yerleşim yerlerinde bu trajediden etkilenen Suriye vatandaşlarına insani yardım sağlamada üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Fakat bu mültecilerin daha ne kadar misafirimiz olacağı ne kadar para harcanacağı, mültecilere ayrılan paranın ekonomiye etkisi, sosyokültürel etkileri, Suriye’de yaşanan olayların bize etkileri çok yönlü düşünülmeli ve ona göre strateji belirlenmelidir.